15 Ekim 2012 Pazartesi

Geldim Ben!

1 Ekim itibariyle özlediğim yerdeyim şükür:)
Bir stajyer e göre oldukça duygusal sayılabilecek bir veda ile ayrıldım labımdan ve ofisten.
Sevgili takım arkadaşlarım ve profesörüm Türkiye ye geleceklerine dair bir muhabbettir ediyorlardı bakalım hayırlısı.^^
Japonca konuşacağım İstanbul'a gelirseniz demiştim profesörüme, şimdi 3 aydır çalışmadığım kanjileri hatırlama telaşındayım. Derslerde hiç olmadığım kadar sakinim, nankör dil dersi işte!

Sevgili karikatürist dostum Japonca çalışmamla eğlenirken bu günleri ben bile hayal etmiyordum, şimdi cidden sabahlara kadar Japonca çalışmam lazım yetişmek içinT.T (Bu konuya ayrıca gelelim bir zaman:)

Projemin pratik kısmını Müslüman bir öğrenci geldi benden sonra, ona devrettim. İçim rahat elhamdülillah:) Projeme evladım gibi davranmaya başladım, farkındayım. Şimdiden?!


15 gün olmuş hala inanamıyorum, ne kendimi düzene sokabildim ne derslerimi, ne de profesörümün beklediği deney sonuçlarını.
Okul beni beklememiş hocalar sınav konularını söylemeye başladılar, ben daha defter tutmaya başlayamadan.  Bir ilk oldu benim için bu düzensizlik ve yorgunluk galiba. Bloguma bile bakamadım bu yoğunlukta. Görünürde bir şey yapmıyorum da aslında pek, beynim panik odası şu an. Kendince bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyor. Şu an mesela yazıyı bitir ve genetik dersine çalışmaya geri dön demekte ^^

Özlemişim.
Orada herkes ile konuşmak mümkün olmamıştı tabi ki, gelince anladım ne kadar çok insanı meraklandırmışım. Uçaktan indiğim duyulunca sitemkar ama ferahlamış sesler gelmeye başladı telefonumun öbür ucundan. Aranıp durmak da orada benim ve hemen hiç çalmayan telefonum için en güzel karşılamaydı:)
Karşılama demişken hava alanında Mr.Brown misali kartonlar tutan insanların arasından en sevdiğim kardeşimi görmek de; Londra da uçağa alınmayan ve çöpe atılan eşyalarım, ağırlık olmasın diye tarz misali omzuma astığım hırkam ve fazla gelen kilo nedeniyle cüzdanımı hafifletmekle kalmayıp bir hafta bel ağrılarına neden olan ağır ötesi valizim gibi Londra da son günümü malesef zehir eden bir takım olayları unutmak için birebirdi:)
Sağol sis!
Londra nın bir ucundan hava alanına giden korkunç yolculuğumda merdivenleri görünce biraz önce ağladığı her halinden belli yüzümün şeklini görüp valizimi yukarı taşıyan abime Allah hidayet versin diyor ve  ona da blogum vesilesiyle teşekkürlerimi iletiyorum:)
Gelir gelmez et yedirmeye azmeden arkadaşlarıma da buradan teşekkürlerimi iletmeliyim.^^


Ve şimdi sorular tabi ki.
Neler yapmışım, nasıl geçmiş... Anlatıp durduğum halde kaçınılmaz olan oldu ve şu an yıllar önce gitmişim gibi hissediyorum:)


Labında çalıştığım hoca,(burdaki) bu sene de labına gitmeme izin verdi, mini bir projeciğim oldu şükür:) Hayır niye seviniyorsam, sanki az kredi olsun dediğim halde bir türlü ucunu yakalayamadığım derslerim ve Londra dan geldiğimin ikinci günü deney sonucu hazır mı diyen profesörüm yeterince doldurmuyor zamanımı ve en önemlisi beynimi.

Olsun.
İşleyen demir ışıldasın o zaman.
Çalışma hayatı zor deyip kaçan benim, üniversiteye laf etmeye hakkım var mı:)
Hem arkadaşlarım, ailem skype ın -zalim- bağlantı yok mesajları eşliğinde saatlerce uğraşlarla değil, bir telefonla ulaşabileceğim yakınlıktalar artık, oh mis:)
Hem İstanbul ne güzelmişsin sen, trafiğini saymaz isek.

Çaydanlık, Türkçe konuşmak, ezan, adım başı cami, gideceğim yeri bilmek, Türk lirası, beyaz peynir, özgürce yemek yemek, baharatlarımız, dost yoğurt... ^^
İlk aklıma gelenler, yine sırası mühim değil:) Mutluluk veriyorlar bana:)

Bir ay olmadan yakaladım blogumu ucundan, şükürler olsun.
Darısı ucu kaçan, yetiştiremediğim her şeyimin başına.
Dualar bana?

Genetik çalışmaya dönecektim, derse gidiyorum şimdi doğrudan.
Bi de dönüş belgelerini doldurmam lazım.
Bilinçaltım gücü ele aldı planlarını yazmaya başladı susayım artık^^

Selametle,
İstanbuldan sakin bir Pazartesi sabahı ile,(sendrom mu o da ne)
Betül