24 Aralık 2013 Salı

Yine Büyüdüm - 2

Farkettim ki çevremdeki herkesin tanıdığı Betül farklı.
En sevgili iki dostun ikisi de başka Betüller bilmişler bugüne dek. 
Nöbetten gelsin de neşelendireyim diye beklediğim biricik doktorumun yanında bambaşka bir Betül.
Gelmiş geçmiş en sürpriz, en el emeği göz nuru doğum günü pastamın üzerindeki B, zaten kendi havasında, ona henüz ben de yabancı olabilirim, tanıştığıma memnun olmakla beraber.


Yine bir sorgulamalar, hayırdır Bet?
Yine büyüdüm'den beri neler var ellerinde senin?

Doğum günü kaçamağı kocaman üç günlük tatil sona erdi.
Mutluluk ve korku arası bir şeyler.

Bu hafta çok yoğun olacak sanki, üç maymun oynuyoruz içimizde şu an.
Her şeyi son ana bırakıp kaçtım, geri dönerken korkacağımı bilerek.

Olsun^^
Elhamdülillah! 
Güzel şeyler şefkatli de aynı zamanda, koruyucu bir de, korkulara karşı.
Böyle karışıp yetiştirme telaşındayken sakinleştiren bir mutluluk istiyordum, bu üç günün şükrü lazım şimdi.

Böyle zinciri atıp duran bir bisikletim vardı küçükken, pedalı hızlı hızlı çevirsem de gitmezdi artık o bisiklet. O pedalı çok hızlı çevirdiğim için de atmış olabilirdi o zincir aslında, neyse.
Durup bir ilgilenmek gerekirdi.

Şimdi rotamıza bakabiliriz o zaman^^
Bu hafta menümüzde bir adet devasa rapor, bir adet "I have no idea what this is all about" şeklinde ödev, iki okulun deadline ları ve bir adet yoğun haftasonu var.

Sınavdan korkma sınav senden korksun derdi babam hep.
Bu hafta benden korksun mu? Yok bence, iyi geçinelim. Korkmak zorunda değiliz ki, ben çok severim aslında verimli haftaları.
İyi polis kötü polis? Hope it works then^^

Bu doğumgünümü anı yapmalarla geçirdim hep.
Hep anı yapıyoruz ama bazen çok farkında olarak oluyormuş hani.
Gideceksin Allah'ın izniyle hani, diyen hediyelermiş hep.
Beni hatırla beni hatırla diyen anılarmış. 

Yeni yeni Betüller yapmışlar kendilerine bu anılar yüzünden, bilmiyorlar hiç.
Unutulmazlar o yüzden, Allah'ın izniyle:)

Allah nice hayırlı seneler nasip etsin^^
Sevdiklerine sevdirsin.
Sevdiklerini sevdirsin.

Kendi kendine doğum günü duası mı edilir ve yolculuk öncesi neden post yazıyorum soruları ile,
Betül


15 Aralık 2013 Pazar

Dinlen Bir Nefes Al

"Dinlen bir nefes al ağrısı" diye bir şey varmış!
Sen misin koşturup duran Betül, hadi bakalım sağlığının kıymetini bil şimdi.
Ağrı kesiciler cevabım olmaktan çok uzak ama, haklı çünkü o sesler hep.

Elhamdülillah.
Başvurular biraz nefes aldı. So did I! Ve stresli Betülü dinleyen bir grup insan daha tabi ki ^^
Hmm evet, bu sadece başvuru kısmı, farkındayım. Daha bunun beklemeceleri var nasipse.
Her mail geldiğinde hii ne ki o ne ki o diye bakmacaları var.


Tavsiyeler!
Yazın(3 ün yazı) GRE ve TOEFL halledelim.
Para biriktirelim ve sponsor edinelim. ( Teyzelerin bir tanesi, biricik şahsi doktorum ve baba bank'ın katkılarıyla, şimdi reklamları dinlediniz:)
Hayal edelim, ama ayağı yere basan hayaller kuralım, mesela lablarımızı bilelim, hocalarımızı tanıyalım, yazımızı doktora için okul ve hoca aramaya ayırsak çok iş halletmiş oluruz aslında.
Staj ayarlarken, ileride referans alabilir miyim, ileride istediğim konuyla bağlantılı mı bu stajım diye düşünelim. Yurt dışı stajını önemseyelim.
Farklı yerlerde staj yapmayı önemseyelim. Staj esnasında supervisor umuzun bizi tanıdığına emin olalım.
Stajlarımız esnasında mümkünse projemiz için bir rapor tutalım ki, sonrasında ben o stajda ne yapmıştım gibi bir düşünce fırtınası yaşamayalım.
Bizim gibi başvuruyla uğraşanlarla, daha önce uğraşmış olanlarla bilgi alışverişinde bulunalım.

Hep, daima vazgeçilmez, dua edelim, dua edenleri bulalım, dua etmeyenleri uyaralım^^

Projem ve melanoma hücrelerimi en heyecanlı yerinde bırakmanın hüznünü, özgürce ders çalışabilmenin mutluluğuyla karıştırdım an itibariyle.Ama hücre biyolojisi sen ne güzel şeysin! Nasıl minik minik mekanizmaların var öyle, hani hepsi aynı anda çalışıyor ve biz henüz bütün proteinleri bile bilemiyoruz.
Taşırken kolumu ağrıtan kitap hani kalınlığından utanmadan, biz bu konuya daha gelmedik, öğrenmedik, diyor.
Ama bilmediğimiz o şeyler içimizde tıkır tıkır çalışırken uyuyup uyanıp bunları araştırmaya devam ediyoruz. Hani bizim çalıştığımız şeyler biz çalışırken bile içimizde çalışıyor!
Allah'a şükür o zaman!^^ Çalışmazsa neler neler oluyor, molecular biology sınav sorularımızı yazmayayım buraya şimdi, en iyisi şükredelim geçelim, fazla karıştırmadan.:)

Zaten bu aralar en iyi yaptığım şey karışmak:)

Hani bir yerde bir yemek yersiniz de içindekileri tek tek tanımaya çalışırsınız, dedi bugün bir arkadaşım.
Çok ilginç.

Hani Betül karışır karışır da sonra bu sevinç nereden geldi, bu endişe de ne ola ki eyvah neye üzüldüm şimdi birden ben diye hepsini karşısına dizip tanımakla uğraşır.

Yorulur sonra.
Sonra bir bakar ki blog yazısının sonuna gelmiş düşüneyim derken.
Sonra bir daha bakar ki Aralık yarısını almış gidiyor.

Dinlen bir nefes al,işte tam bu nefes için şükret, ve hadi bakalım kolay gelsin yine yeniden Pazartesiyle.
Güzel bir Pazartesi ama, ummadığı güzel şeyler olur diye umduğu bir Pazartesi^^
Pazartesi sendromu da neydi ya hani^^


Selametle,
Betül









1 Kasım 2013 Cuma

Gülü Seven

Dikenine katlanır-mış.
Annemin favori cümlelerindendi galiba, çocukluğuma inersek^^
Ben hep bir şeyleri kocaman sevdiğim için olabilir mi acaba.

Betül deyince akla, tamam şimdi buldum!

Evet, Genetik.
Baya baya diken bu defa.

Öyle aylarca Güvender Fizik çözmeye benzemiyor şu an dikenine katlanmak, Bet.
İnanmayacaksın ama, daha zor.

Hazır hayatım benden ileride bir timeline da ilerliyorken ben de lisedeki Betüle tavsiye vermeye başlamışım, ne güzel.

Son bir haftadır insanlara sızlanamadığımda da kendi kendime söylediğim şey: hayatım yetişmiyor benim.
Son bir haftadır da labdayım hani, lab mutluluk değil mi Bet?!
Elhamdülillah, öyle. Hala. Deneyim çıkmamış olsa bile. Hain qPCR! o.O
Ama işte işim gücüm lab olsaydı mesela. Betül laba gel çalış, işin bu olsun senin.
Agreed!

Derslerim sınavlarım ödevlerim raporlarım ve makineye sığmayan bulaşıklar bile sorun değil aslında.
Başvurularım!

Bir şey yapabildiğim de yok düşününce, statement of purpose taslağım dışında bitirebildiğim. Lablara bakınmak ve hayal kurmak dışında bir de. Başvurulara tam hazır olaydım!
Saatlerimi harcayıp bir şey yapamamış olmak, bence buldum, beni en çok hayal kırıklığına uğratan şey olabilir. Bazen oluyor ama işte,napalım nasip. Geçsin diye bekleyelim, Cuma gecesiymiş hem bunları yazarken, dua edelim^^

İşim gücüm lab olsaymış dedim ya,işte tam da onun için doktora yapmam lazım, okullar, alın beni olur mu?
Bunu statement of purpose' a ekleyeyim ben en iyisi^^

Hazır tardis modunda bir yazı yazmışken, 1 sene ilerideki Betül, biraz moral versen diyorum.
Amerika çok güzel, gelsene diyebilirsin mesela:)
Doktora çok eğlenceli, çok öğreniyorum desen harika olur. Rotasyondasın gerçi, tamam, ne konuda çalışmaya karar verdiğini soracaktım vazgeçtim.
Zamanımı çok verimli kullanabiliyorum artık ben desen de baya mutlu olurum aslında.
Duymak istediğim daha çok şey var bir de hakkında, ama yazmaya kalkınca otomatik olarak silinen cinsten onlar, neyse:)

Hicri yıl biterken, hayat planını da hatırlatmak isterim sana Bet,

Şimdi bakalım yarına ödev yetiştirebilecek miyiz,
Selametle

Betül

PS: Yazının başlığı inanılmaz arabesk görünmeye başladı gözüme şu anda yalnız. Seven yerine 7 yazmak aklıma gelmiş bulunduğu için an itibariyle yazıyı bırakıp kaçıyorum, korktum kendimden o.O







13 Ekim 2013 Pazar

Partiden Kalanlar ve İlk Resimli Post

 Organel duvarımız!


 Makalenin ilk sayfasının diplomamsı halleri


 Ellerimizle dikip kesip biçip hazırladığımız, takan herkesi şirin birer bilim adamına dönüştüren papyon ve gözlüklerimiz:)

 Bölünmekte olan kardeş hücreler temalı pastamız- maşallah ev arkadaşlarıma benim!
Evet, tadı da güzeldi:)
Ve evet, devamı gelecek inşallah aklımda milyonlarca şekil oluştu pastası yapılacak:) Tabi resimleri buraya koymayacağım, o ayrı.
(London London masa örtüsü de manidar!)

Benim meşhur kromozom kupamın içerisine yerleştirilmiş, radyoaktivite işareti ile süslenmiş pipetlerimiz:)

Salı günü partimizi yaptık, buradan ev arkadaşlarıma Allah razı olsun duaları ediyorum:) Post biraz gecikti, ben bu hafta uykusuz geceler ve yoğun gündüzlerle okula yetişmeye çalıştığım için, şu an bir haftalık kamp-tatilime başlarken ancak yazabildim. Üstelik Benim Minik Virüslerim yine iş başında. Hastayım.

Bunları buraya koydum ki, önümüzdeki aylarda doktora başvurularım için yorulduğum anlarda beni motive etsinler Allah'ın izniyle. 

Its gonna be hard!
Ama napalım, gambarimasu!
Böyle arkadaşlarım var elhamdüllillah.Sevincimle sevinen. Hatırlar hatırlar şükreder Betül artık inşallah.
Amerika'ya doktora kabulü alabilirse bir de, inşallah onu da kutlarız diye mesaj içerikli yayın yapar.:) Parti olmasa da olur, dua eden gülümseyen içini ısıtan insanlar olsun, daha ne istesin Betül onlardan.

Etrafımda olmasını istediğim insanlar ne çokmuş, çoğalırmış her gün bir de.
Uzakta da olsalar muhabbetleri daim olsun istediğim insanlar.
Uzaklara gidersem Allah'ın izniyle yine de Allah muhabbetimizi dostluğumuzu daim eylesin, diyor burada yazar. Dua ne güzel bir yer buluşmak için diyor.

Bugün de graduate school taraması yaptım bütün gün. Okullar ne güzelsiniz siz öyle!
İstişare edilecek daha, sonra da başvurular için belgeler toparlanacak inşallah.
Bu arada da içimde güzel müzikler çalıyor olacak kendiliğinden inşallah şimdi olduğu gibi, inşallah güzel olacak. 


Şimdiden bu süreçte destekçim olan- olmaya devam eden- olmayı planlayan herkese teşekkürlerimi iletirim efenim. Bir subggroup var yine aklımda, ama onu yayınlanmayan postlarıma saklayayım. Hala online bilgi paylaşımında sınırlara inanmak istiyorum zira. Blogumda bazen kendi sınırlarımı aşmış olsam da.


Bir de blogumda faydalı bir şeyler bulup duasını esirgemeyenlere de teşekkürler, Allah razı olsun, hayra niyet edelim, işlerimiz kolaylaşsın.
Birbirimize yardım edelim sonra, vesile olalım.
Arefe günü heyecanıyla,
Betül


7 Ekim 2013 Pazartesi

Düşünselim - 3

Yine geldim ben.

Yine unutmak istemeyeceğimi umduklarım elimde, düşünselime bırakıyorum.:)

Bir tane daha Betül varmış. Kokorononakade. Bulup çıkarmak bugüne kısmetmiş demek. Çok da farklı değil, umduğumdan. Güzel ummuşum, iyi ki ummuşum, elhamdülillah :)

Şükür imtihanı diye de bir şey varmış.

Birisi dua etti geçen gün yanımda, şükür imtihanı üzerine. Ondan beridir aklımda.
Mü'minin durumu ne güzeldi hani, musibet gelirse sabreder sevap kazanırdı, nimet gelirse şükrederek.
Şükredelim o zaman, hem bir de dün 1, bugün 2 Zilhicce imiş.Yaşasın bir hafta sonra bayrama tekrar eve gidebilecek olmak, nasipse tabi.^^

Dua çok güzel bir şeymiş bir de.
Gözle görülemeyen canlılar var ya hani, gözle görülebilen dualar var bir de. İnanması güç, insana bir kırılganlık, bir tedirginlik hissettiriyor. Yine de güzel.
Amin o zaman, bir sürü yeni duaya daha.


Çorba düşüncelerim demiştim bir keresinde. Bu yazı da ispat olsun. Benden başkası anlar mı, ben yarın okusam anlar mıyım acaba.

Toefl kaydı, lab raporu, makaleler makaleler, sunum, lab projesi, lab toplantısı,okulların listesi, ders okumaları, doktora başvurularının deadline ları, burs olayları, skor göndermek, statement of purpose...

Akademik çorba budur şu anda.

Hadi bakalım afiyet olsun Beth!
Bugünden itibaren turbo mod başlasın! Aralık güzelce gelsin, khayırla gelsin, başvurular mutlu mutlu tamamlansın inşallah! Tevekkül edilsin sonra da, khayır haberler gelsin ardından inşallah:)
Amin.


Not: Bunu buraya yazmamış olduğunu yeni farkeden blogger kendine geldi!
Makalem varmış benim artık! İlk makalem oldu kendileri, öyle bir şefkat doluyum. Öyle bir özel benim için. Öyle güzel bir zamanda geldi hamdolsun.

Birgenbirben bir de makalem:)
Elhamdülillah.
Benim diye sahiplendiğim şeyler benim değil aslında. Bearing this in mind, yine de makalem demek çok sevindirici. Aslında ben makalenin bile olabilirim, zira miniciğim orada, yani ben yazmadım sonuçta:/

Satranç oynarken uzun soluklu bir hamle tasarlardım kafamda, ben böyle yapıcam karşımdaki şöyle sanıp şuraya oynayacak ve hah işte oradan şunu götüreceğim gibisinden. Sonra takip eden 3 hamle boyunca mutlulukla korku arası bir şey hissederdim. Evet, olmasını umduğum gibi gidiyor ama ama sonuna kadar emin olamıyorum, sonuna kadar bir korkuyorum, bir tedirginim. Elimde değil çünkü, kontrol bende değil. Müdahil değilim karşımdaki hamlelere. Sadece elimden geleni yapıp sonra umabilirim, beklerim ancak. Beklemeyi öğrenebilirim.

Makalenin elinden de ne gelir, şımarmamak lazım. Çok anlam yüklememek lazım. Ben yaptım, oldu dememek lazım.
Bunları hatırlatan tatlı insanlar olması lazım.
Bir yandan da bilim temalı partiler düzenleyen ev arkadaşları lazım. Hem hayırhah olup hem de nazlatabilen arkadaşlar lazım. Terminalde uğurlarken gözlerinin içi dua dua gülebilen arkadaşlar lazım. Lazım demeyeyim de, olsa daha iyi olabilir hani:)

Dün gece oturup bütün bir ev halkının bu organel olmuş mu Betül, 46 yerine 23 kromozom yapsak olmaz mı Betül, google amcaya sorsak mitokondri neye benziyordu unuttuk Betül demesini dinlemek keyfi:)
Sen de gir düşünselinin içine olur mu?^^

Buna da şükret hatırladıkça.
Bu yazı da neye benzedi böyle, rapor yazmaya devam etmeliydim:(

Duygusal zekasını sorgulamakta olan blogger,
Selametle

Betül








8 Eylül 2013 Pazar

Waffling

"...And they worked happily ever after"
Bir ofis duvarını ancak böyle süsleyebilir insan herhalde.
Felsefeci dostum kapitalist düzenin tatlı dili diye yorumlamış olsa da,ben bi sevdim cümleciği.
Bu aralar cümleciklerim var zihnimde yüzen nedense.

GRE verbal çalıştığım için mi acaba:)

Bahsetmişken belirtmek isterim, waffle kelimesi bir fiil imiş ve saçma sapan konuşmak anlamına geliyormuş.
Deneme çözmek yerine tam olarak burada yaptığım şey hani.

Bir de miserliness cimrilik demekmiş mesela, japonca da keçi diye okunuyor cimri kelimesi^^

Hayat çekmeceli değil dedi bir de, arkadaşım dün.
İstediğin sırayla açıp kapayamazsın. Ben bu düzende istiyorum diyemezsin.

Başka bir kelime daha var hani, ne çok da rahatlatır.

"Nasip."

Gambarimashou!
Çalışalım, elimizden geleni yapalım, tevekkül edelim o minik kelimeyle sonra da.

Dua bekleyelim, dua edelim:)
Selametle,

Betül

23 Ağustos 2013 Cuma

Güzel Şeyler

Orda birgenbirben var uzakta, yazmasam da yazamasam da.

Yaz bitti.
Türkiye'de ilk staj maceram hayal kırıklığına eşit.
İki haftacık sürebildi, ve bana bilimin gelişmesinin aslında maddi olanaklarla da çok bir ilgisi olmadığını, önce şu "usta-çırak" zihniyetinin uç noktada yaşanacağı son yerin laboratuvar olduğunu kabullenmemiz gerektiğini anlattı.

"Ona mı, dokunma tabi çok pahalı o makine."
"Bunu yapamazsın, ben master öğrencilerine bile aylarca dokundurtmuyorum"
"Hmm, sen deney yapayım diyorsun, yok tam olarak öyle değil gözlem diyorum ben, gözlem."
"İş yok dersen fotokopi vereyim?"

Hayra vesile olsun inşallah, şer gibi görünende hayır var kimi zaman.
Dostumla görüşmek nasip oldu bu vesileyle elhamdülillah, mutluluk!

Ne yaptım bütün yaz?
Sıla-ı rahim!^^ Eid in memleket:)
Dinlen oku öğren:) Sonra yine dinlen.
Makale oku!
Ne çalışmak istiyorsun düşün düşün.
Ne yapmak istiyorsun bir daha düşün.
Düşün, içine işleyen müzikler dinle ve biraz daha düşün.

Doktora moduna geçti Betül şimdilerde.
Sınavlara çalışmaya çalışıyor^^ Doktora programı araştırıyor, tecrübelilerden dinlemeye öğrenmeye çalışıyor.

Daha bir sene var Betül, dur biraz?!
O öyle değil işte, yurt dışı başvuruları başlıyor Eylül gibi nasipse. Benimse Eylül boyu sınavlarım var inş, Allahım çok iyi geçsinler istiyorum!
Çok para verdiğim için değil tabi ki:) Tamam, kısmen olabilir.

Bunlar güzel heyecanlar diyor 5 yıl sonraki Betül, katılıyorum ona.
Güzel şeyler duası ediyorum.
Kocaman güzel şeyler.

Herkes için güzel şeyler  ama. Bugün twitterda The Ummah Needs Unity tabelası vardı. Ümmet için güzel şeyler duası lazım. Birimizin acısı hepimizin ya hani. Öyle olmalıydı ya.
Allah müslüman alemine dirlik düzen nasip etsin, zalimlerin oyunlarına gelmekten muhafaza eylesin.

Müslüman olmak, kardeş olmak, birbirinin duasında olmak gibisi var mı?

Gece kuşu olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleşen blogger,
Selametle

21 Temmuz 2013 Pazar

In English, Please!

Well, that was the scariest sentence back then, three years ago.
Me, a "never stops asking questions in class" type of girl was terrified of making grammar mistakes in a language that is fairly new to use in all classes of university. I remember writing up the sentence in English before asking:) The topic would have been already changed until I was prepared to ask in English. :)

Now that I am about to start my final year at university, memories keep coming. I am glad that I chose my major, Genetics, even though it is hard to get the good education without struggle and hard work.

I started writing a blog when my UK adventure begun. Last summer, spent with a perfect internship in my opinion, changed a lot in my world. I wrote up about things that were hard for me to handle in this blog, so that many others would overcome all these document and visa issues without  any problems.

It has been a while since I last posted something here. いさしぶりだね!

Missed it a lot.

It is not like writing this posts relieves me or something. I love talking with my friends and family, keeping them all updated about me:)
But still, writing here feels like a duty somehow.

Talking about duties, it is time to look for some graduate schools.
I will have to take three exams in a row now.
GRE, IELTS and TOEFL!

What a mess, inside my mind!
Still, I find it exciting to struggle for what I dream of.
Refreshing, at the same time.

But it doesnt mean I am not afraid of anything.
More than I could imagine years ago when I was deciding on being a scientist, I am afraid of what will be the outcome of all this struggle to study abroad.

The aim here is not to "go away" , it is to learn my beloved science in its best.

It is Ramadan time now. Just perfect for planning things and working for them. It is a month of inner dicipline and I am sincerely hoping and making duas for getting this very important merit.

Why in English, now?
It has been ages since I last wrote an essay, but still I wanted to believe that I still could. I want to improve, like, a lot!





Betül




8 Mayıs 2013 Çarşamba

Karış(ık)mış

Yine bir sınav haftası ve düşüncelere boğulmuş bir Betül. 

On center light receptor leri çalışıyordum geçen hafta bu zamanlar. Hani böyle iç içe iki daire var, ortadaki center oluyor. Işık oraya düşerse ne ala, reseptör cevap veriyor. Ama olur da iki dairenin arasında kalan alana düşerse, tık yok. 
Bi de bunun off center versiyonu var, tam tersi çalışan.

Neden fizyo sınavı kalıntılarını buralara karalıyorsun Betül?
 (Finallere kadar unutmaktan korktuğumdan değil, gerçekten:)) Neden peki?

Okumaya çalıştığım bir kitap var aylardır, orada bir cümle gördüm. " Bir şeyin sizin için değerli olup olmadığını anlamak isterseniz varlığıyla değil yokluğuyla ölçün tepkinizi. Olmadığında eksikseniz, değer veriyorsunuzdur."(Romantizme girmeyelim hemen, gayet de ürün-reklam ilişkisi gibi bir kısımda geçmişti bu.)

Biraz on center receptor ler gibiyiz mi acaba? O "bir şey" merkezimizdeyse, hayatımız onun etrafında dönüyorsa ikinci daire olarak (hani yarı çapı büyük R olan, uff gece gece ÖSS sorusu gibi), o zaman tepkilerimizi de o "bir şey" belirliyor.

Aslında moleküler dünya makro dünyadan çok da farklı değil, bütüne bakmayı başarsa bilim, her şey bir uyum içinde, her şeyin minyatürü var. Ama yok, illa sanki o ayrı bir dünyaymış gibi davranıp karıştıracağız işleri.

Geçen dönem biyokimyacı derste enzimde anahtar kilit ilişkisi hipotezinin popülerliğini yitirmeye başladığını söylemişti. Biyolojide mükemmel olan en kullanışlı olacak diye bir kanun yoktur, enzimle mükemmel fit olan bir maddeyi sonra nasıl ayıracaksınız, induced fit daha mantıklı ( yani önce bir araya gelecek kadar benziyor aktif bölgeleri, sonra bağlandıkça bağlanıyorlar) demişti. 

Yine makro dünyaya kısa bir geçiş yapmıştı beynim o derste. Yani her şekilde mükemmel olmak zorunda değilsin, nasıl en faydalı oluyorsan o senin mükemmelin.Ötesi daha iyi değil her zaman için.

3.sınıf sendromum kafamı allak bullak mı etti acaba:) Bu sıralar, sanki mezun olacak gibi bir havalara girmişim, onu farkettim. Yahu daha kocamaaan bir sene var Allah'ın izniyle, noluyor :)

Yaz stajımı iplerle halatlarla çekmekteyim, Türkiye'de ilk iş tecrübem olacak nasipse, hadi bu "Avrupa özentisi" gençliği utandırın, ayrımcılık olmadan, kafasının dışına değil içine bakıldığı, lisans diye küçümsemeden, önem vererek, adamakıllı proje vererek ve bilimum hayalindeki staj özelliklerini sağlayarak onu bir gün Türkiye'de bilim yapabileceğine inandırın, hmmh?

O değil de bölüm topluca yurtdışı stajı yapıyor bu yaz galiba, on center receptor Bet sızlıyor, mızlıyor içinden bunları duydukça. Kendi merkezimden neler çıkacak daha neler acaba.

Karıştım yine. Üstelik yarın sabah (bugün sabah, aslında) sınavım var yine.

Annemin geçen gün dediği gibi
"Bir kere de aradığında, yoğunum sınavım var demesen, olmaz mı?"

Buraya geldiğimde farkettim, ve geçen ev arkadaşlarımla felsefecilerle yarıştığımız akşam yemeklerimizden birinde tartıştığımızda emin oldum ki bu okulda bazı bölümler var, öğrencileri genelde bölümün üstünde kapasitedeler. Bölüm kolay değil, ama onlar üstündeler. Eminim yine yoğunlardır, ama yeterli hissediyorlar bölümleri için.

Benim bölümümde genel hakkında yorum yapamıyorum güven problemlerim var, ama ben o barajın üstünde değilim galiba. Ya da hala anahtar kilit ilişkisi için bu çabalarım.

"Geri dönüp yazdıklarımı okursam sileceğim" korkusuyla yazısına burada son veren blogger,
Selametle

Ps: Bu aralar bir sürü bir sürü kişi staja gidiyormuş, mail kutum öyle diyor. Hepsinin stajları çok verimli geçer inşallah:) Blogumu açma fikri vize boğuşmalarında aklıma gelmişti, elhamdülillah amacına ulaştı gibi geliyor şimdi. İnşallah ilerde bir PhD başvurusudur, burs başvurusudur, başka bir exchange başvurusudur bu tip olaylarda tecrübe sahibi olabilirsem yine "How to" modunda yazılarla kendi gevezeliklerime ara vereceğim.^^

Betül sussun diyenler ( hayatta da en alındığım şeylerden biridir bu arada ama neyse ki onaylayanları görmüyorum buradan) geleceğim için hayır dua etsin, olur mu:) Diğerleri de etsin, lütfen lütfen *__*















11 Nisan 2013 Perşembe

Benim Minik Virüslerim

Benim minik virüslerim!

Küçükken ilk okuduğum Tübitak kitaplarından biri hücreyi anlatandı. Bir cümle vardı hatta " eğer virüsler insan hücresi boyutunda olsaydı, yıldızların arasında hapşuruyor olurduk" diye.

Yıllarımı aldı bu cümleyi anlamak T.T Tam bir travma. Neymiş, virüsler o kadar büyük olursa hücrelerimiz de o oranda büyürmüş de kocaman olurmuşuz. Çok zor kavradım ve bu nedenledir ki, virüs deyince aklımdaki görüntüler çorbasında uzun bacaklı, yıldızların yanında hapşuran bir kız yerini alır her daim.

İşte şimdi o hapşuran kız benimT.T
Elhamdülillah!

Virüslerim affetmediler stresli ve yorgun hallerimi, yazık oldu üst solunum yollarıma. Ama rapor yazmamak için rapor alamıyorum malesef.

Deney raporu yetiştirmeliyim yarına iki adet.
Ev arkadaşlarım Genetik okuyanlar ne yapar denildiğinde "deney" yapar değil "rapor yazıp mızlar" demez inşallah ileride benim yüzümden.

Betül ne yapar denildiğinde  ne diyecekler acaba.
Bu aralar kafamda sorular çorbası var yine.
Çorba demişken, yemek yaptım bugün^^ Aslında yemek tarifi yazasım var ama hani o kadar haddim değil ki :) Yemek yapmak şirin bir şey. Geçen internette bir blog buldum, kız biyoloji çıkışlı, bilim insanıyken ev hanımına dönüşmüş çocukları için, şimdi science cookies yapıyor evde. Bilim aşkı galiba bazen şirin boyutlara ulaşabiliyor. Kız agarose gel cookies yapmış( agarose DNA yürütürken kullandığımız jel^^), hücrelerin bölünme aşamalarının bile kurabiyesini yapmış ya! Google amcaya sorup bakınabilir ilgilenenler. İlgilenen var di mi? Hmmhh?!

Neyse, bir de Düşünselim-1 i okudum bugün. İyi ki yazmışım. Özellikle neyi en çok özlemişim, buldum.
Number 9!

Okuldaki projem iyi gidiyor gibi, şükür. Hatta bu Pazar Tr'deki ilk Pazar lab mesaimi yapacağım nasipse. Bir kıvılcım. *_*
İşte bir kıvılcım büyümüyor bazen yavaş yavaş.( yazı dilim ne zaman bu hale geldi Allah'ımT.T)
O his gelmiyor içime. "Geneticist" değil de, Fringe deki "Observer" lar gibi hissetmekteyim. Pasif.
Nedenlerini arıyorum. İçimde. Atamanonakade(kafamın içinde).

Başa dönersek, deney raporu yetiştirmeliyim yarına iki adet. Ve hastayım. Kısa cümleler yazıp nokta koyacak kadar hem de.

Benim minik virüslerim!
Hani bağışıklık sistemim tam tanımlayacakken  biçim değiştiriyorsunuz , başka bir formda çıkıp yoruyorsunuz ya onu,
Çorba düşüncelerim gibisiniz.

Hala raporunu bitirip erken yatacağına inanan blogger,

Selametle
Betül













27 Mart 2013 Çarşamba

Düşünselim - 2


"Allah'ım! Bize günahla aramıza engel olacak kadar korkundan hisse ver. Bizi cennetine ulaştıracak kadar tâatini nasib eyle. Dünya musibetlerini hafifletecek güçlü iman ver. Allah'ım ! Bizi yaşattığın müddetçe kulaklarımız, gözlerimiz ve kuvvetimizden faydalandır; ölümümüze kadar da onları devamlı kıl. Bize zulmedenlerden öcümüzü sen al. Bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım et. Bizi dinimizde musibete uğratma. Dünyayı en büyük düşüncemiz ve gayemiz, ilmimizin sonu kılma. Bize acımayanları üzerimize musallat etme. " (Tirmizi, Daavât 80)

- Amin.

Bunalmış, yorulmuş ve üzülmüş blogger,
Selametle
Betül

10 Mart 2013 Pazar

Betül'ün Japonca Günlüğü Vol 1

こんにちは みなさん !
(Herkese merhaba!)

Öncelikle bu yazımı Merve Özkan 'a armağan edeyim, zira fikir ondan:)

Betül'ün Japonca günlüğü, yazı dizisi olup ikincisi gelmeyen postlarım arasında yerini alsın bakalım^^

Japonca da nereden çıktı Betül?

Şöyle ki, Asyalılar bana eskiden beridir bir şirin, sıcak gelmiştir. "Japonlar yapmış ya!" şeklinde bilinçaltımda mevcut kabullenilmiş bir gerçek de vardı. Ancak dillerini öğrenmeyi önceden planladım desem yalan olur:)
Üniversitede ikinci dil planım vardı, ancak Batı dillerinden birini alırım diye düşünüyordum. Ta ki Kore dalgası ben birinci sınıftayken kapımı çalana kadar. Birkaç dizi izledik ev arkadaşlarımla, sonra Asyalıların kültürümüze ne kadar benzediği gerçeğini daha bir fark etmiş bulundum. Bir yıl içinde Kore dizilerini bırakmış (tamam kabul geçen yine geri dönüp bi tane izledim^^), Japonlara geçiş yapmış buldum kendimi. Nedenini şu an tam olarak bulamıyorum:) Ama sanıyorum bölümde saygı duyduğum bir hocanın, Japonların Genetik alanındaki çalışmalarından, Japonya nın alandaki öneminden bahsetmesi bir kilit noktasıydı. Bir de dilin zor olması, seslerin benziyor oluşu, "burada öğrenemezsem kurslarla filan kurtaramam" şeklindeki düşüncelerim de hatırıma geliyor şu an:) Ayrıca bir büyüğümün tavsiyeleri de işin içine karıştı zamanla ve kendimi nihongonokurasu (japonca sınıfı) nda haftada 5 saatimi geçirirken buluverdim!

Japonca ne işe yarar ki ?

Japonca bildiğim kadarıyla sadece Japonya da konuşulan bir dil, evet. Bu yönüyle mükemmel işlevsel, işte her ülkede işime yarayacak gibi şeyler söyleyemeyeceğim. Ama Japonlar her yerde^^
Bunun dışında, kültürünü bu kadar üzerinde taşır mı her dil, bilemiyorum. Dil üzerinden, o kadar çok ayrıntı öğreniliyor ki Japonlarla ilgili! Sanıyorum bizim okuldaki sensei (hoca) nın Japon oluşu, derslere kültürden ögeler de katışı da bu düşüncemde etkili oluyor.
Benim hayat planım için Japonya şu anda Genetik ve özellikle Kök Hücre alanında oldukça gelişmiş bir ülke. Duymamış olanlar içiniz bkz Yamanaka san( san- saygı eki ) bu yıl Nobel aldı kök hücrede etik sorunları neredeyse tamamen ortadan kaldıran çalışmasıyla. Dolayısıyla şimdi Kök Hücre çalışmaları konusunda en popüler ülke Japonya oluyor gibi gibi.
Bunun dışında, çalışkanlar! Hem de o kadar azimli ve sabırlılar ki hedeflerine kilitlendiklerinde,gece gündüz bilmeden çalışmak kavramını ben yazın yanında çalıştığım Japon profesörümde gördüm.T.T
Oysa ben kendimi azimli bilirdim, utandım yazın gerçekten bu yönden.
Müslümanların oldukça azınlıkta olduğu bir ülke olması yönüyle biraz tedirginlik verse de, kültürleri ve toplumsal karakterleri, gelenekleri o kadar yakın ki doğruya, insan çok merak ediyor oradaki hayatı ve İslam a bakışlarını ister istemez.
Ve evet, en önemli nokta, genç nesil bizimkinden geri kalmıyor olsa da Batı sevdası konusunda, hala kendi dillerine oldukça düşkünler. Birisinin Japonca öğreniyor olmasını önemsiyorlar. ( not: bi zahmet, 3 alfabe bir sürü farklı ses öğreniyoruz burda!! o.O )
Çok fazla öğrenen olmadığından, ben de bu ikinci dilimi geliştirerek hayallerim için faydalı olmasına çalışacağım inşallah. Japonya ya gideceğim ya da gitmeyeceğim, şu an bilemiyorum nasip. Ama dediğim gibi yazın İngiltere ye diye gidip Japon profla çalıştıktan sonra, Japonlarla karşılaşacağım tek ülkenin Japonya olmadığına da ikna oldum gibi ^^

Vuuu o resimli şeylerden yazıyorsun, çok zor di mi?

O resimli şeyler Japonca nın Çin den almış olduğu Kanji alfabesi ve benim korkulu rüyam T.T 2000 e yakın Kanji günlük kullanımda ve biz bir kurda sanırım 100 küsür öğreniyoruz. Henüz dördüncü kurda olduğum düşünülürse içler acısıyım. Sanırım Japon 9 yaşında bir çocuk gibi filan şu an Kanji seviyem. Kanji çizmesi eğer anlamlandırdığı kelimeyle benzer bir şekli varsa çok eğlenceli. Ama yani kare bir çizimi de güneş anlamına geliyor bakın yuvarlakmış kare olmuş sonradan diye anlatınca sensei, ümidim kırılıyor. Hepsinin de öyle harika hikayeleri vardır eminim ama bize çoğunu sadece ezberleyecek kadar vakit ayrılıyor T.T
Japon dili ve edebiyatı okuyanlar eminim daha bilgili ve ümitlidir bu konuda :)

İşte ama en güzel yanı, Kanji kullanmadan da yazıp okuyabiliyoruz oleey ^^ Tabi Japonlar yazı dilinde kanji siz bir şey yazmıyor ama aslında teorik olarak diğer iki alfabe Hiragana ve Katakana ile de her kelimeyi yazıp okuyabiliyorsunuz. Kanji hani böyle kısaltıyor gibi bir şey. Havalı kısmı Kanji yani aslında. :) Öğrendiğim kanjileri bazen böyle ingilizce derste not alırken araya çiziyorum sonra bakıp bakıp eserime, mutlu oluyorum:) Sensei diyor ki, kanji leri çizin de buzdolabına asın, vuuuu çok havalısın desinler size diyor:)

Biraz disiplinli biri olmasına rağmen, Sensei 30 yıldır Türkiye de ve Türk ile evli. Kültürümüze ve dilimize tamamen hakim "Maşallah, inşallah, nazar değmesin" gibi her türlü ifademizi kapmış:) Genç değil, ama maşallah dinçliği ve zindeliği hele o yaşam enerjisi beni yaşımdan utandırıyor.

Öğretmenliğine ise laf yok, birisi dedi ki " bize ingilizce yi böyle öğretselerdi şimdiye harika olurduk". Aynen öyle. Derse koca bir poşetle geliyor, evinden eşyalar getirmiş, onları kullanıyor anlatırken. Tiyatro yapıyoruz beraber, topluca sınıfça bağırıyoruz öğrettiği kelimeleri tekrarlarken filan. Tam bir uğraş söz konusu, o böyle azmedip öğretince insan bir kötü oluyor ödevlerini yapmadığında işte.:) ( not: evet ödev dedim, haftada 5 saat yetmiyor bir de bunun ödevi quizi filan var T.T )

Japonlarla konuşabiliyor musun?

İngilizce yi yıllarca öğreniriz. Sonra hep aynı cümle " okuyorum yazıyorum ama..... konuşamıyorum! " . Sanırım benim için Japonca tam tersi, konuşma daha önce gelişiyor, yazma ve kanji ezberleme daha zor. Çünkü konuşurken cümlede kelimelerin sırası, ekler filan Türkçe ye çok benziyor. Biraz Japon dizisi animesi izleyince de sesleri taklit yeteneği gelişiyor. Hiç olmadı, sensei derste bir sürü kez konuşturunca geliştiriyor mecburen:)

Ne izliyorsun Japonca ?

Ben animeyi geçen yıl hoca o kaba konuşmayı sevmiyor diye pek izleyemedim korkumdan. Şimdi biz de kibar olmayan Japonca'ya geçtik derste onunla konuşuyoruz bazen ( evet derece derece Japonca var ekler, cümle sonları filan değişiyor konuşulan kişinin yakınlığına göre) Animeleri daha rahat izledim bu yıl.
Yani anime ve dizi önerisi yapan milyonlarca blog var ben de açıkçası çok izleyemiyorum. Belgesel izlerim de ben  :))) Yok tabi şaka bir yana, bölümle Japonca zor gidiyor beraber, 20 dakikalık da olsa anime zaman kaybı kapsamına giriyor çoğunlukla.
İzlediklerim en meşhur olanlar hatta, çünkü Japonların her şeyi masum değil. Bir animenin ahlaki ölçülerini çok iyi bilmem gerekiyor başlamam için, çok araştırıyorum ve kızların önerdiklerini izlemeye çalışıyorum^^
Death Note süperdi mesela. Fruit Basket miydi öyle bir şey, bitiş şarkısı ve hayvanlarla dolu oluşu eğlenceliydi:)

Bir de Hayao Miyazaki gerçeğini kabullenmiş durumdayım:) Yazınki profum onun animelerini önerdi bana. Anime film olarak sevmediğim ve hatta izlettiğim insanlara mahcup olduğum 5 cm per second gibisinden bir adı olan bir anime film vardı. Ben hala olayın derinliğini sanatsallığını anlayamadığımız için beğenmediğimize inanıp Japonlarımı korumaktayım:)
Çok güzel bir animeydi, şunu da izle diyen olursa aslında "zaman bul ve izleyerek Japonca nı geliştir" listeme ekleyebilirim:)

Son olarak?

Yani şimdi kimse meraktan ölmüyordu Japonca için, biliyorum ama birgenbirben deki o "ben"  bazen gevezelik etme hakkını almıştı baştan:) Şu an 4. kurdayım, hala ilkokul öğrencisi seviyesindeyim gerçi, ama ilerletmeyi planladığım bu değişik dil, nihongo, bana kendini pek bir sevdirdi. İnşallah hayırlı yerlerde kullanmak nasip olur da haftada 5 saatlerime yanmam.

"İspanyolca nın suyu mu çıkmıştı!"
demek istemiyorum bir gün.

Tıpkı "Ben aslında TMciymişim, sayısalla niye uğraştım bunca yıl"
demek istemediğim gibi:)

Dumbledore hep diyordu ya;

"Bizi biz yapan yeteneklerimiz değil, seçeneklerimizdir" diye. Aynen öyle işte:)


Harry Potter dan alıntı yaparak, ortaokul yıllarında o 6 kitabı boşuna okumadığını kendine ispat etmeye çalışan blogger,

Selametle...









9 Şubat 2013 Cumartesi

Neredeyim Ben?

Kocaman bir maratondan sonra bitiş çizgisinde ne hisseder insan diye düşünüyorum. Kazanıp kaybetme konusunu geride bırakabilirse ama, itelerse onları zihninde ileriye, ne bulur?

"Bitti mi şimdi" gibi bir şey düşüneceğime eminim.^^

Tıpkı bir aylık tatilimde şu an hissetmeye devam ettiğim gibi. Yabancı değilim, 6.sınıfta başlayıp " Genetik okuyacağım" dedikten sonra sonuç belgesiyle hissettiğim şeyle benzer. Stajım için aylarca uğraştıktan sonra İngiltere den dönerken uçakta hissettiğim şeyle de benzer.

3.sınıfı yarıladığımda tam da şu an hissettiğim şeyle de benzer.
İnsanın yenilenen bir hayali olmalı. Büyüdükçe büyüyen, kımıl kımıl hani. Temeli sağlam olmalı ki yüzeysel kalmasın. Hayat planı sağlam olmalı ki hedefsiz kalınca şaşkınlığa uğramasın yolun yarısında insan.

Sadece yapamadığında hedefsiz kalmıyor insan, mesela maratonu birinci bitiren de hedefsiz kalıyor bitiş çizgisinin az ötesinde. Karışık!

Neyse, neredeyim ben?
İkinci dönem için plan yapmaya korkar haldeyim. Çünkü 15 günlük hedef çizelgem pek iç açıcı değil, yaz tatilini verimli geçirmenin tadına vardığımda, bu tatilim bir anlamsız gelmeye başladı hadi hayırlısı. Gambare Betül,  bitmeden kendime "bu tatilde şunları şunlarıı, ah bir de şunları yaptım yuppi" diyeceğim şeyler de olacak inşallah. Henüz bir hafta daha var yoğun mu yoğun görünen ikinci dönemime!

(*Gerçi bir yandan da içimdeki mızmız Betül bu yaz hiç tatil yapmadan ilk dönemi bitirdiğini iddia ediyor.
Ama iki hafta yetmiş olmalı artık deyip itinayla susturuluyor.)

Bir adım daha ileri atayım, bu yaz ne olacak acaba? Peki son sınıfta? Yüksek lisansta ne yapsam? Doktora konum?

Bi karikatür görmüştüm graduate student's brain diye, böyle beyni 15 e filan bölmüşler çoğu tezmiş profmuş bunlardan oluşuyor. Korkuyorum beynimden^^

Şimdilik en önemlisi Genetik'i hala sevmekteyim, şükür:)
Gelmeden önce bölüme, milyonlarca olay duyuyor insan, yok işte bölümü bırakıyorlarmış, pişman olanlar varmış. Sanırım oluyorsa en çok 3.sınıfta oluyor bunlar:) Asistanımız öyle dedi geçen labda, bölümü bırakmayı filan düşünüyor olabilirsiniz dedi bu aralar.^^ Bunalmamız normalmiş diye sevinip Polyanna cığıma taş çıkarttık biz de=)

Ama insanın ayaklarının yere değmesi diye bir şey varmış evet, bölüme gelmeden önce havalarda uçan Betül, ciddi ciddi neyi nereye koyacağını düşünmekte. 
"Kansere çare bulucam!" demiyor da,
"Kanser ile ilgili kaliteli bir enstitü/üniversite de alanında uzman bir hoca ile doktora yapmak ne güzel olur! Bu konuda acaba kimlerle iletişime geçilir, hmm referans kimden alırım ki gitmek için,ortalamam yeterli midir, hangi ülke, nasıl olur ki orda okumak, dil nasıl olur, müslümanlar var mıdır, yakın olur mu ülkeme,vee tabi ki acaba bir ümit kanser araştırması alanına katkıda bulunan o ekibe kabul alır mıyım.... "
gibi bir düşünce patlaması yaşıyor.
Kanser dedim ama, mesela artık konuları gördükçe pek çok konu ilgi çekmeye başladı. Kanser enstitüsünün nasıl olduğunu az çok biliyorum, ama mesela diğer ilgi alanlarım hakkında da bilgi sahibi olup karar vermem gerekir diye düşünmekteyim.

Bir de bu yüksek lisans doktora konusunu belirleme olayı da beni hayal kırıklığına uğrattı. Düşünmüştüm ki, lisansta bir gün kitabımdan mutlulukla çalışırken, bir "euraka!" anı yaşayacağım ve işte çalışmak istediğim konu bu diyeceğim. Ama makaleleri okudukça insan görüyor ki; o çalışma alanı "Betül" olmuyor da meselaa, "Betül'ün blogundaki yazılmış yazıların yayınlanmışları arasından en son yazdığı Neredeyim Ben yazısındaki örnek verme amacıyla yazılmış uzun cümlenin sonundaki i" oluyor. İşte bu yüzden kabul aldığın ekibin içinde genel projeden sana düşen neyse onu çalışıyorsun gibi bir şey gördüğüm kadarıyla. Tabi ki genel projeyi seçmek senin elinde, ama işte bu noktada başındaki prof çok önemli, sana vereceği proje onun yeteneğini de gösteriyor çünkü.

Yine de şükür, benim durumum biraz daha konular filtrelenmiş olduğundan çok kötü değil. Çalışmayı istemediğim konularım da az çok belli gibi (mesela GDO olayı lütfen uzağımda ol^^), en çok istediğim 3-4 ana konu belli gibi. ( bunlar da başka yazıya kalsın:)

Ama prof olma hayalim,(evet o da mevcuttu^^) henüz lisanstan çıkmadığım için, ortamı tam bilmediğim için, hala havalarda uçan yanım olarak içimde bir yerlerde:)
Çünkü çok severim ben konuşmayı, anlatmayı^^ Hiç belli olmuyor di mi di mi=)
Bir de sınav sorularını sınavdan bir önceki gün bilen tek insan olma fikri çok cazip^^ Her sınavdan önce düşünürüm, milyonlarca yeri aklımda tutmaya çalışırken, hocanın hepsini biliyor olduğu gerçeği beni sinirlendirir hep:)
Tabi ki en önemli sebepler bunlar değil, alanında bilgi yetkinliğine ulaşma fikri, hep araştırıcı konumda kalıyor olmak, hala öğreniyor ve bi de bununla beraber öğretiyor olmak çok tatlı görünüyor uzaktan...
Ama prof olmak çok uzun ve zor bir yol, bana göre mi acaba diye düşünmekteyim bazen! Yine de bizim bölümün tüm proflarının kadın olması gerçeği de ümit vermiyor değil hani^^

Akademik devam etmek zor, Türkiye de iyice bir zor. İngiltere de bizim bölümün lisansı 3 yıl, master 1 yıl, doktora da sanırım 4 yıl dı bitirilebilirse. Yani gencecik post doc lar bulmak hayal değil orada. Burada ise hazırlıkla 5 yıl lisans, 2 yıl y.lisans ve ortalama 6 yıl doktora sonunda gençlik nereye gidiyor tahmin etmek zor değil:)
Tabii kısmen beyin göçü içeren hayallerimin sebebi sadece bu değil. Para hiç değil. Zaten bilim adamları pek çok ülkede para için değil bilim tokluğuna çalışmaktalar^^  (bunu sevdim, ama kesin benden önce biri bulmuştur bu söz öbeğini, o yüzden orijinallik iddiasında değilim)
Benim için olay büyük ölçüde, özgürce, mantıksız kısıtlamalara takılmadan kaliteli eğitim almak. Eğitim bittikten sonra ülkemde çalışmak istiyor içim aslında ama nasip, o kadar yıl sonrası için net konuşmak zor tabi:)
Eğitimi bir kenara bırakırsak, yurtdışı hayali sadece gitmiş olmak değil benim için. O hissi sadece dünya haritası önümdeyken farkedebildim. Dünya o kadar büyük ve ben o kadar küçüğüm ki, dışarıda milyarlarca farklı insan, farklı dil, farklı yaşam tarzları var yakından tanımadığım! En tabii olarak da farklı ülkelerden Müslümanlarla tanışmak çok eğlenceliydi bu yaz. Biz aslında çok büyük bir ortak noktadayız, tanışıp kaynaşmamız lazım fikri var içimde. Bir de, müslüman olduğumu anlamak nispeten kolay olduğundan bana yabancılar tarafından yöneltilen sorular vardı yazın.Yani felsefik tartışmalar benim haddim değil, ama inancımız, kültürümüz hakkında, etiketlerimiz hakkında yanlış bilinen değil aslında çoğunlukla yanlış bildirilen, kötülenen yönlerimizi ancak o ülkelerde hal dilimiz, davranışlarımızla silebiliriz gibi geliyor bana.

Neyse!

15 günlük tatili verimli geçiremeyince içi yanıyor insanın, acaba bir ömür istediği gibi verimli geçmeyince nasıl üzülür!
Bu da bana ders mi olsa! Hayat planımı güncellemeliyim sanırım, bu uzun kendini muhasebe yazısı açık bir semptom^^

Geleceğin mesleği Genetik! O gelecek yakın mı, geldi mi, gelecek mi hala, bir de onlar hakkında yazmak istiyorum nasipse yakınlarda:) Zira bu yazı bitir beni diyor artık.

Selametle,
"tatilin son haftası çok çalışacağım söz!" hayalleriyle Betül







12 Ocak 2013 Cumartesi

Final Dönemi Klasiği- Tripler Vol 2


Tabi ki insan her zaman mutlu mutlu ders çalışamayabiliyor:)

O yüzden ders ders ders kısmından sonra triplere girilir, umutsuzluğun kıyısından dönülür, anne aranıp itinayla "bu kızı bu bölüme de yolladık ama sağlığı nasıl ki yemek yiyor mu niye bu kadar kafasına takıyor" konulu evham aşılaması yapılır, sinir stres en yakınlardan çıkartılır, sonra bir de gönül almakla uğraşılır, ders çalışmak zorunda iken kendini yapıyor bulduğun şeylere gülünür, salonda sabahlanır, uyku yemek düzeni kopar gider vesaire...

Evet, bir de işin bu yüzü var benim hayatımda:) En komik olan nokta bence inanılmaz değişen ruh halim. Sabah mız mız sayfa karıştırırken şimdi "oh bak çoğu gitti azı kaldı" modunda tebessüm etmekteyim, şükür. Hep de somurtulmaz ki yüz kaslarımıza yazık^^


Genelde ruh halimi bu derece değiştirince, sebebi sınav olmasın diye hep bir başka neden bulurum; ah bak dostum mesaj atmış mutluluk, ya da ev arkadaşım çay getirmiş oley, annem dua ediyor yaşasın gibi.

Bugün ise sınava gitmeden önce huysuzluğum tavan yapmışken, yeğenim geldi! ^^
O benim için çok özel, çünkü ilk yeğenim oluyor kendileri:) Ah, bir de benimle aynı gün doğdu tabi o da var:) İki sene beraber kaldığımız ev arkadaşımın kızı, bugün tanıştık minik misafirimizle!^^ O kadar minikti ki Allah'ım, insan onu izlerken her şeyi unutabilir! İki gündür stres yaptığım sınavıma geç kaldım o derece =) Maşallah yeğenime benim, görmüyor burdan okuyanlar ama olsun önlemimizi alalım:)

Ve artık sıkılıp bunaldıkça gidip yeğenimi sevmeye karar verdim:) Biraz büyüsün, fotoğrafını çekip saklayacağım inşallah, beni mutlu etsin diye.

Bir başka mutluluğum da dün gece ders çalışmasam da ne yapsam arayışlarında iken karşıma çıkan şu makale oldu:

NTV deki link için burası^^
New Scientist teki metin için burası^^

Ntvbilim de aşağıdaki linkten alıntı yapmış sanırım. Neyse sonuç olarak italyan amcamız DNA yı iki silikon tepeciğin ortasına çamaşır ipi serer gibi sermiş, sonra da gelsin electron microscopy resimleri:)
Harika olmuş! ^^ Ama cidden çok ilginçti elimizdeki tek resmin, pek çok bilim insanının hala tam yorumlamadığı X ray cryrstallography resmi olması.( Rosalind ablamızı unutmayalım, zamanına göre hatta bu zamana göre bile büyük iş gerçekten, hep de üzülürüm ona, X ray ile çalışa çalışa  kanserden öldü dedikleri için:(, doğru mu bilemiyoruz tabi ama. )

Neyse, işte bu resmin ardı gelir diyorlar şimdi, zaten çift sarmalı çekememişler tam henüz, elektronlar zarar vermiş çift sarmala diyorlar. Neyse, sonuç olarak mis gibi animasyonlardaki gibi bir DNA resimciğimiz oldu artık^^

Tek sorunum, 6.sınıftayken haberlerde duyduğum her bilimsel gelişmeden sonra verdiğim tepki şu an, hiç değişmedim galiba o.O
"Ben ne bulucam ama bi durun, bana da bırakın!" :))

İki kocaman finali olduğunu unutmuş mutluluk saçan mod ile,
Betül

3 Ocak 2013 Perşembe

Bir Final Dönemi Klasiği- Ders Ders Ders Vol -1

Finaller geldi!

Bizim okulumuzda 2-15 Ocak arası bu sene finaller, dersler geçen hafta bitti. Benim Japonca finalim de derslerin bittiği hafta olup bitiverdi. 11 Ocak'a kadar başka da hiç finalim yokmuş, kendimi annemin yanında buldum ben de^^

Ehem ehem, ders çalışmaya geldim, lütfen:)
Bugünkü konum bir Genetik öğrencisi nasıl ders çalışır üzerine. Mesela ben derslerimi konularımı nasıl çalışıyorum, onu anlatacağım. Bütün notlarım A mı bu yöntemler sayesinde, hayır:)  Asıl amacım, eğitim hayatımın 15. yılında ders çalışmaktan sıkılmaya başlayan bünyeme(ve belki benzer duygular içindekilere) ders çalışmanın pek çok farklı, güzel yolları olduğunu hatırlatmak, hı hı evet evet ^^

Mesela bugünkü derslerim Moleküler Genetik ve Biyokimya. İkisi de "baba" dersler, 4 er kredi ile önem listesinin en başında çekişmekteler. Anlaşılmazlık düzeyinde ve paragraf uzunluklarında da bir yarış söz konusu T.T
Hemen başlayalım ve bitirelim, 13. ünitemi bitirmemiştim ona dönmem lazım^^


  • Ben genelde biyoloji ile ilgili derslerimde konu tanım doluysa, post-it kullanıyorum. Renkli renkli donatıyorum sayfaları. O sayfada önemli tanımları kendi cümlelerimle özetleyip yazıyorum. Sonra sınavdan önce kitabı tararken, sadece post-it lere bakmak yeterli oluyor hatırlamak için.



  • Açıklayıcı resim ve tabloları incelemeye gayret ediyorum, bazen bütün bir sayfada anlayamadığım şey onların altındaki açıklamalarda yazabiliyor. (Buradan, ismini vermek istemediğim(nolur nolmazo.O) bölüm dersinde koca kitaba çalıştırıp resimlerin altından ya da doğrudan resimleri çizdirerek soru soran profuma sevgiler:))



  • Konu eğer mekanizma anlatıyorsa, mutlaka animasyona ihtiyaç duyuyorum. Google cığım sağolsun, pek yardımcı oluyor.^^ Geçen gün oyun hamurlarıyla yapılmış genetik rekombinasyon videosu buldum! ( :/ Biliyorum böyle yazınca eğlenceli durmadı ama çok güzeldi, evet evet harikaydı. :P İnsanlar çok seviyor galiba ders anlatmayı, internet video dolu:)


  • Yine mekanizmalarda, bilgisayarı animasyon için açarsam içinde kaybolacağımı düşünürsem kendi kısa filmlerimi çekiyorum kitabın üzerinde:) Yani kendi cümlelerimle yeniden yazmak gibi, kendi hayal gücümle mekanizmayı kafama yerleştirmeye çalışıyorum. Hatta bir kurban bulup anlatabilirsem benden mutlusu olmuyor. ^^ Çoğunlukla garip tepkiler alabilmek mümkün olduğundan kurbanları rastgele seçmemek mantıklı:) Bkz: Leman ın karikatürü :)

  • Ses kaydı. Bu metodların pek çoğunu kitaplarda insanlar yazıyor zaten, ama ben bu ses kaydı olayını deneyip sevmemiş idim. Moleküler Genetik başka türlü olmayınca..... şu an 9. ses kaydımdayım^^

  • Kitabın ortasına başımı koyup neden buraya geldim modlarına giriyorum bazen de:) Ders çalışmak bazı insanlar için zevk filanmış, ben hiç öyle düşünmedim hakkımda sanılanın aksine. Ben Genetik'i hep sevdim, çok sevdim ( wuuu film repliği gibi ^^) ama ÖSS ye çalışırken araçtı ders benim için, beni Genetik'e götürsün diye. Şimdi de not için çalıştığımda bunalıyorum, sıkılıyorum. Ama merak ederek, sınava daha vakit varken ve strese girmemişken çalışıyorsam o zaman mutlu oluyorum yeni bir şey öğrendim diye. Hiç not kaygım olmasaymış daha iyi bir insan olurmuşum gibi geliyor. Çok uğraşıyorum bunu değiştirmek için ama 15 yıldır notu bir karar bir ölçü mercii gibi gören zihniyetimi değiştirmek sancılı, zor. Birileriyle yarışmaktansa kendinle yarış derler ya, bana kendimle yarışmak bazen daha zor geliyor, bir sonu yokmuş gibi, hep hep hep uğraşmam gerekiyormuş gibi. Öyle işte, burda yapmayayım bari, di mi değiş konu değiş! ^^

Hmm şimdilik iyi gibi, ders çalışasım geliyor sanki, laba, çalışmak istediğim yere ulaşabilmem için lisansın bitmesi lazım, o zaman ders çalışmak yine yeniden araç oldu^^ Hadi bakalım kolay gelsin finalleri olan herkese! 
Allah yardımcımız olsun, dualarla,

13.üniteye korkuyla bakarken,
Betül