25 Aralık 2012 Salı

Yine Büyüdüm!

Yine büyüdüm. ^^

Her yıl her yıl olup, sıkıcı olmaktan çok uzak olan şey doğum günü:)

Bugün Japonca dersinde "taisetsuna mono wa nandesuka" dedi Sensei(Hoca). Yani, en önem verdiğiniz şey nedir gibisinden. Ailem dedim, "mono" olmuyormuş o, insan için kullanılmıyormuş. Bilinçaltım aç ise demek ki, yemek dedim sonra saniyeler içinde:)

Halbuki diğer kızlar bilgisayardır tiyatrodur kibar kibar takılmışlardı. Yemek erkeklerden gelmişti hep, neyse:)

Ama şimdi buldum asıl en önemli şeylerimden birini, doğum günüm!
Neden bilmiyorum, çocukluğuma insek ne çıkacak emin değilim, ama çok seviyorum doğduğum için mutlu olan insanları:)

Bu sene de yine mutluluktu benim için, hem de Mayalar'a rağmen:) Tuzluğum, bebekliğimden beri etrafımda olması nimeti için şükretmem gereken biricik doktorum, doğum günü sabahımı hediyesiyle taçlandırdı:)  Skydrive sağolsun, ne diyelim^^

Winter Sonata varmış CRR de, ilk kez büyük çapta bir klasik müzik konserine gitmiş oldum sevgili ev arkadaşlarımla:) Sonrasında evde en sevdiğim çikolatalı pasta ile gelmiş olan, kardeşlerin bitanesini bulmak da ayrı sürpriz:) Ustaca planlanmış sürprizleri sevmemek elde değil:) Burdan organizasyonda emeği olan herkese, bilhassa oda arkadaşıma minnetler^^

Yılı hicri takvimden başladık planlamaya, doğum günümde hedeflerime yaklaşmamış olmanın acısı ve yaşlanma belirtisi endişeleri kafama dolunca hemen yeni bir karar aldım.
Yeni yılım değil, yeni yaşım olsun!
Yeni yaşımın 5.günündeyim, hmm hiç fena değil:)

Bu ara evrime takıldım, evrim nesin sen tam olarak?! Kitaplarımın her cümlesindesin, sınavlarımda bonus sorusun, o kadarı tamam, ama seni tanıyabildim mi tam olarak, bu bir numaralı fanın olan bölümde acaba? Tanıyamadıysam nasıl fikir yürütürüm hakkında?

Tamam, hedef bir.
Sadece biyokimya kitabının sorularını çözmekle mezun olunmuyor, Beth.
Bölüm bitmeden çok şey var aşman gereken.

Notlarımı bir buçuğuncu plana bile atabilsem, koşucam, biliyorum. Bir şeyler değişmeli, ama nasıl?

Tekrar doğum günüme döneyim, sorgu odasını sevmedim.

Fotoğraflara bakıyoruz kardeşimle, bir fotoğraf bulduk, ben değil. Değişmiş, büyümüş. Dedi ki tam bu anda yeni yaşına girmiş olmalısın. Şirin ve aynı anda korkutucu tespitler bunlar.

Çocuk değil miyim artık? Hiç mi? T.T

Hatalarıma kendi toleransım bile azalıyor her yıl aynı günden itibaren, biraz biraz. Başkalarından ne bekleyebilirim?

- Doğum günümü unutmamalarını tabi ki:) -
Evet, sen kal böyle olur mu Beth, büyümedin san kendini, her yıl bir gün içinde çocuk ol, ilgi bekle, akşamına düşünceler sarsın ne yaptım ki bu yaşa kadar diye.

Başkaları doğum gününü unutsa bile, sen bir şeyi unutma olur mu,

Yine büyüdün.


Rapor yazmak yerine saçmalamayı tercih eden ruh haliyle,
Beth




5 Aralık 2012 Çarşamba

Yazımsı

Evet, ilk kısa yazma denemem değil.
Son da olmayacak biliyorum. Hani bir alim diğerine mektup yazacakmış, demiş ki kusura bakma vaktim yoktu o yüzden uzun yazdım. Böyle özlü hikayeler içimi acıtmakla beraber hakkında daha uzun yazarsam başlığımla çelişeceğim:)

Bu yazı hayattayım yazısı olsun, blogger günlerimi özledim ve kendimi hala buralardan silinmemiş hissetmek istiyorum. Silinmedim di mi di mi? İstatistikler diyor ki ben vefasızken bile okuyanlar varmış, mutluluk!

İngiltere den önce de yaşıyordum şükür, sonra da hayat devam ediyor:) Hem de değişerek.
Yoğundu, çoook yoğun ve yorucuydu. Ama projem online milyonlarca Skype toplantısı, uykusuz geceler ve neden hala bunu yapıyorum bunalımlarıyla sona erdi elhamdülillah:) İnşallah hayırlı sonuçlar da gelir bu projeden:) (Sonuçlara takılmama, yaptığın an ile meşgul olma eğitimim de en az kısa yazma eğitimim kadar başarılı sanırım)

Onun dışında dönem biterken her haftaya o haftayı felç edecek bir sınav bir quiz ve bir rapor kampanyamız devam ediyor.
Bu dönem hayallerimdeki gibi geçmedi, olsun nasip. Herşeyin hayırlısı olsun.( u da üzülünce değil, en başta söyleyebilmek ne güzel olurdu. Asıl olan dua o değil mi sanki, ah bu ben:))
Neydi? Hayat tek raund değil:) Hayat tek yönlü de değil, başarının tek yolu da yok. 3. sınıf olmak büyümek demek mi diye düşünüyorum. Yoksa cidden okul zorlayınca genetikçiler olarak felsefeye yakınlık mı duyuyoruz:)

Eskiden beri yaparım, gözümü kapatıp bir süre sonraya giderim, 1 ay, 1 yıl, 10 yıl... Duruma göre:) Ve o an yaşadığım sevince ya da beklediğim habere, sıkıntıma ya da mesela, bir bakış atmaya çalışırım. Çok kez sinirlenmiş ya da üzülmüşken yıllar sonra hatırlayıp güleceğime inanmaya çalışırım:) Şimdi de öyle yapıyorum, değil üzüldüğüm şeyler, mutlu eden olaylar bile sebebini hatırlayamadığım minik yaşanmışlıklar olacak gibi geliyor.
O zaman Gambatte Beth:)

Not: Paylaşmadan edemeyeceğim, bu yıl Erasmus hibeleri arttırmış İngiltere stajında! (kem küm, ne diyordum, küçük olaylara takılmayacağım)

Yıllar sonra tarih sınavına çalışmanın dayanılmaz heyecanıyla,
Betül

15 Ekim 2012 Pazartesi

Geldim Ben!

1 Ekim itibariyle özlediğim yerdeyim şükür:)
Bir stajyer e göre oldukça duygusal sayılabilecek bir veda ile ayrıldım labımdan ve ofisten.
Sevgili takım arkadaşlarım ve profesörüm Türkiye ye geleceklerine dair bir muhabbettir ediyorlardı bakalım hayırlısı.^^
Japonca konuşacağım İstanbul'a gelirseniz demiştim profesörüme, şimdi 3 aydır çalışmadığım kanjileri hatırlama telaşındayım. Derslerde hiç olmadığım kadar sakinim, nankör dil dersi işte!

Sevgili karikatürist dostum Japonca çalışmamla eğlenirken bu günleri ben bile hayal etmiyordum, şimdi cidden sabahlara kadar Japonca çalışmam lazım yetişmek içinT.T (Bu konuya ayrıca gelelim bir zaman:)

Projemin pratik kısmını Müslüman bir öğrenci geldi benden sonra, ona devrettim. İçim rahat elhamdülillah:) Projeme evladım gibi davranmaya başladım, farkındayım. Şimdiden?!


15 gün olmuş hala inanamıyorum, ne kendimi düzene sokabildim ne derslerimi, ne de profesörümün beklediği deney sonuçlarını.
Okul beni beklememiş hocalar sınav konularını söylemeye başladılar, ben daha defter tutmaya başlayamadan.  Bir ilk oldu benim için bu düzensizlik ve yorgunluk galiba. Bloguma bile bakamadım bu yoğunlukta. Görünürde bir şey yapmıyorum da aslında pek, beynim panik odası şu an. Kendince bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyor. Şu an mesela yazıyı bitir ve genetik dersine çalışmaya geri dön demekte ^^

Özlemişim.
Orada herkes ile konuşmak mümkün olmamıştı tabi ki, gelince anladım ne kadar çok insanı meraklandırmışım. Uçaktan indiğim duyulunca sitemkar ama ferahlamış sesler gelmeye başladı telefonumun öbür ucundan. Aranıp durmak da orada benim ve hemen hiç çalmayan telefonum için en güzel karşılamaydı:)
Karşılama demişken hava alanında Mr.Brown misali kartonlar tutan insanların arasından en sevdiğim kardeşimi görmek de; Londra da uçağa alınmayan ve çöpe atılan eşyalarım, ağırlık olmasın diye tarz misali omzuma astığım hırkam ve fazla gelen kilo nedeniyle cüzdanımı hafifletmekle kalmayıp bir hafta bel ağrılarına neden olan ağır ötesi valizim gibi Londra da son günümü malesef zehir eden bir takım olayları unutmak için birebirdi:)
Sağol sis!
Londra nın bir ucundan hava alanına giden korkunç yolculuğumda merdivenleri görünce biraz önce ağladığı her halinden belli yüzümün şeklini görüp valizimi yukarı taşıyan abime Allah hidayet versin diyor ve  ona da blogum vesilesiyle teşekkürlerimi iletiyorum:)
Gelir gelmez et yedirmeye azmeden arkadaşlarıma da buradan teşekkürlerimi iletmeliyim.^^


Ve şimdi sorular tabi ki.
Neler yapmışım, nasıl geçmiş... Anlatıp durduğum halde kaçınılmaz olan oldu ve şu an yıllar önce gitmişim gibi hissediyorum:)


Labında çalıştığım hoca,(burdaki) bu sene de labına gitmeme izin verdi, mini bir projeciğim oldu şükür:) Hayır niye seviniyorsam, sanki az kredi olsun dediğim halde bir türlü ucunu yakalayamadığım derslerim ve Londra dan geldiğimin ikinci günü deney sonucu hazır mı diyen profesörüm yeterince doldurmuyor zamanımı ve en önemlisi beynimi.

Olsun.
İşleyen demir ışıldasın o zaman.
Çalışma hayatı zor deyip kaçan benim, üniversiteye laf etmeye hakkım var mı:)
Hem arkadaşlarım, ailem skype ın -zalim- bağlantı yok mesajları eşliğinde saatlerce uğraşlarla değil, bir telefonla ulaşabileceğim yakınlıktalar artık, oh mis:)
Hem İstanbul ne güzelmişsin sen, trafiğini saymaz isek.

Çaydanlık, Türkçe konuşmak, ezan, adım başı cami, gideceğim yeri bilmek, Türk lirası, beyaz peynir, özgürce yemek yemek, baharatlarımız, dost yoğurt... ^^
İlk aklıma gelenler, yine sırası mühim değil:) Mutluluk veriyorlar bana:)

Bir ay olmadan yakaladım blogumu ucundan, şükürler olsun.
Darısı ucu kaçan, yetiştiremediğim her şeyimin başına.
Dualar bana?

Genetik çalışmaya dönecektim, derse gidiyorum şimdi doğrudan.
Bi de dönüş belgelerini doldurmam lazım.
Bilinçaltım gücü ele aldı planlarını yazmaya başladı susayım artık^^

Selametle,
İstanbuldan sakin bir Pazartesi sabahı ile,(sendrom mu o da ne)
Betül






19 Eylül 2012 Çarşamba

Sığamadım İçime

Yazayım bari. Başka türlü olmayacak:)
İnsan üzgün olunca hani içi büzülür büzülür, sanki buruşturuluyormuş, içerden kocaman bir el tarafından sıkılıyormuş gibi hisseder ya.
Çok sızlanır o zaman. Ben çok mızlarım mesela. Birileriyle paylaşacak hale gelebilmem bile zaman alır. Paylaşınca azalır ama, küçülür. En çok da dua edince, sevdiklerinden dua isteyince, kime gideceğini hatırlayınca rahatlar insan, bazen ilk gitmesi gereken kapıya en son gitse bile üstelik. Hüzünkovan kuşu gelmiş gibi olur ferahlar içi, o kocaman el bırakıverir birden aldıklarını.

Üzülmedim. Hayır hayır, tam tersi nasıl olurmuş onu anladım bugün tam anlamıyla.

Sevinince, ama çok sevinince, (arada özlemek, dualar edildiğini hissetmek, hal hatır soran mailler almak ve gülümseyen yüzler görmek hisleri de var çözümlemesi zor) o sıkışmanın tam tersi bir genişleme yaşıyormuşuz. Böyle tek kişilik odam şu an yetmiyor içime. Sığamıyorum.

Ne oldu ki?

Çok büyük şeyler değil bunlar. Kimine göre, hatta belki iki sene önceki ya da 5 dakika sonraki Betül de o kadar muhteşem bulmayacak.
Ama yer, zaman, dua öyle bir kombinasyondu ki.
Projem bitmeyecek demiştim.
Allah'tan ümit kesilmez, çalışıyoruz son güne kadar inşallah.
Bugün çoktandır beklediğim bir görüntü belirdi ekranda, sonuç olmasa da, herşeyi çözmese de, tam bir cevap olmasa da, neden şimdi, nasıl değişti anlayamasam da.
İşte hep dualarla, dualarla ve dualarla...
Ben o anda kaldım, hala ekrana bakıyorum.
Ama zaman önceye ve sonraya akmakta.
Hemen aceleyle aradığım tuzluğum, aklımdan seni geçirdim, diyor, dualarındayım, duyuyorum.
Beni buraya nasıl olup da izin verip yolladıklarına hala inanamayan ailem, mutlu mutlu dinliyorlar beni, dualar etmeye devam ediyorlar.
Teyzelerin bir tanesi telefondan duyuyor, iki gün önce dualarıyla kapatıyoruz telefonu.
Mail kutumda dostum, duasından geçtiğimi anımsatıyor bana, söylemesine gerek dahi yok ki.
Ve ben her konuştuğuma, her özlediğime, herkese dua diyorum, bana dua edin.
Buraya da yazıyorum, biliyorum siz de dua ettiniz:)
Allah razı olsun.

İngiltere'ye geleceklere valiz tavsiyesi yazacaktım.
Vazgeçtim.
Dua alın insanlardan.
Dua edin.

Not: Geçen haftalarda Türkiye ye dönecek Türk arkadaşlardan birine dedim ki, kıskandım seni. Ben de özledim artık dönsem diyorum dedim. O da son bir hafta filan kalınca değişeceksin dedi.Herşeyi özleyeceksin gibi gelecek, dedi. Geçen haftaki yazımda o ana girdim sanmıştım, yanılmışım meğer. Bugün döküldü o pembe sular başımdan aşağıya, herşeyi sevmeye başladım giderayak. Markette çiğ börek bulmam da cabası. İlle bir hüzünlen gideceksin diye, diyor Londra. Ama bir sıcaklık alamadım kendisinden, donuyorum bir haftadır, çok serin akşamları.
Bir de profum ve labdakiler gideceğim diye mutlu ettiler beni, profum zaten başından gönlümü kazanmıştı daha yapabileceği bir şey yoktu diyordum ama yine yanılgı:)
İnşallah son haftamda sonuca biraz daha yaklaşır, profumu sonuçlarla mutlu bırakıp dönebilirim. İnşallah bir garip kız vardı geçici vejeteryan, bunları o varken yapmıştık, sıkı çalışmıştı derler de öyle hatırlarlar. İnşallah hatırlarlar, güzel hatırlarlar. Sığamadım taşamadım derken zorla hüzünlendim. Sıkışmayla genişleme olayını dengelersem uyuyabilirim sanırsam:)

Hep dua, her zaman dua isterim.:)
Dualarla geçirdik 3 ayı ve bu koca günü,  öyle de biter güzelce inşallah.

Krallıktan boyun ağrıları,bilgisayarın isyan eden yorgun sesi ve binlerce çeşit duygu seliyle,
Betül


12 Eylül 2012 Çarşamba

Düşünselim-1

Tabi ki yaşıtlarımın bir kısmı gibi birkaç yılım gitti benim de Harry Potter sevdasına:)
Düşünseli ne güzeldi, düşüncelerini al bir tasa koy, sonra dal içine izle...
Şimdi düşünselim kafamın içinde dönmekte olduğundan bir kısmını yazmazsam rahat edemem dedim.

Bitmek üzere, 2 haftam kaldı Krallıkta^^ Elhamdülillah şöyle bir bakınca 2 buçuk aya, ilk yurtışı maceramı sevdim. Aslında en son yazımdan bu yana boş durmuyorum taslaklarım dolu, cidden:) Ama bendeki ya hep ya hiç mantığının kurbanı oldular düzenlenip yayınlanmayı bekliyorlar:)

Düşünselim bugün hep döndü hiç durmadı, birazını yazmalıyım dedim.
Mesela düşündüm ki ben konuşmadan da yaşayabiliyormuşum:) Bazal metabolizma bu olsa gerek^^ Normalde eve gider gitmez başlarım anlatmaya, hatta her olay tipi için belli bir insan vardır kafamda onu arar bulur anlatırım. Tabi bir de herşeyi dinlemek zorunda olanlar var, ne yapalım bu kadar sevdirmeselermiş:)
Ama burda çoğu şeyi anlatamıyorum, teknolojide aradığım sıcaklığı bulamadım Skype kesilip durdu sağolsun:) Her istediğimle istediğim zaman haberleşemedim vesaire.
İşte düşünselim dedi ki bana, anlatmayıp kendi kendine güldüğün, içinden espriler yapıp koptuğun, İngilizceye çevirmeye üşenip sustuğun, Bus 80 in arka koltuğunda bunu kime anlatsam çok eğlenirdi kime anlatsam çok ilginç bulurdu diye kurduğun ne çok şey var!
Sanırım unutacağım bir çoğunu:) Zaten askerlik anısı gibi "Ben bir gün Londra'dayken..." modu da pek itici geliyor şu an:)
Ama yazmak hep rahatlatır. Çünkü insan istemediğini yaşayabilir ama istediğini, hayal ettiği şekliyle yazma özgürlüğü vardır.İşte ben o hakkımı kullanacağım İngiltere için. Sıkıldığım, projem yüzünden ya da artık gurbet kuşu moduna iyice girdiğim için bunaldığım anları yazmayacağım ki düşünselimde diplere düşsünler tasa filan koymayacağım onları:)
Başka ne düşündüm, hmm bakalım, düşündüm ki insan çok hayal edince ne güzel oluyor.Buraya gelmeden önce defalarca kafamda labı, tanışacağım insanları hayal etmiştim. İngilizce diyaloglarım vardı, hazırdım yani^^
Bugün projemin bitemeyeceği ihtimali belirmekle kalmadı burnumuzun ucuna kadar geldi. Sonra profuma dedim ki bitiremesem de en azından yoluna koyup gitmek istiyorum dedim. Sonra o da elinden geleni yap dedi. Japonca geldi aklıma, elimden gelenin en iyisini yapacağım, çabalayacağım anlamına gelen "Gambarimasu" dedim ona. (T.T tebi önceki yazılarım yok, profum japon ya hani)
Güldü, gambatte kudasai dedi. Yani yap lütfen diye.
O an o kadar mutlu oldum ki!
Burda bir sürü bilim adamıyla tanıştım şükür, hepsi de çok yardımsever ve kibardı. En önemli noktalardan biri, bana kendimi gerçekten deney yapıyormuş, bilim dünyasında meslektaşlarıymışım gibi davrandılar. Bilgim onların yanında mini minnacık kalsa bile yeri geldi şunu bana anlat bi dediler bilmiyormuş gibi.^^ Kimse farklı giyiniyorum ya da Müslümanım diye herhangi bir aşağılamada bulunmadı. Hatta çok kibar bir şekilde sordular merak ettiklerini bile. Bazen çok zor tuttum kendimi gülmemek için itiraf ediyorum:)
"Haa demek akşamları birşeyler yiyorsunuz aslında Ramazanda" gibisinden cümleler beni hem gülümsetti hem de şaşırttı.
Düşünselim diyor ki çok özledin ama buradan da özleyeceğin şeyler olacak, o yüzden mızlama iki hafta kala, kıymetini bil ve güzel hatırla diyor.
Neleri özleyeceğim peki! Sıra bir anlam ifade etmiyor baştan söyleyeyim:)
1-Cheddar peyniri:)
2-Olmayan trafiği
3-Yağmurun sesi (Türkiye de yok mu diyenler için, var ama burada zorla kendini dinleten bir ses o^^)
4-Serin mi serin yaz mevsimi
5-Diğer ülkelerden Müslümanları tanımayı
6-Kimse beni tanımıyor bir daha nereden görecekler rahatlığını
7-Yalnız kalmak zorunda olup kendimi dinlemeyi
8-Ormanları,parkları keşfetmeyi
9-Labdaki işlerimi, koşuşturmamı, kendimi "geneticist" gibi hissetmeyi(üzgünüm cidden Genetikçi yerine bir şey bulana kadar bunu kullanayım nolurT.T)
10-İngilizce konuşmak zorunda kalmayı
11-Labdaki insanları, küçük kız kardeş modunu,
12-Sürekli keşif modunda olup etrafa daha dikkatli bakınmayı
13-Dini inancıma, başörtüme gördüğüm bu saygıyı ve nadiren bir Müslümana soru sorma imkanı bulmuş ( ben hepsinden küçüğüm, sanırım o yüzden daha rahattılar) kibarlıktan soru sormaya çekinen, sorarken cümleyi evirip çevirip kırmamaya çalışan insanların o hallerini,
14-Geç kalırken Müslümanlar ya da Türkler hep geç kalıyor diyecekler diye içimde duyduğum o pişmanlık ve paniği
15-Sevdiğim insanları kendimi yoklayarak, neyin bana onları hatırlattığını keşfederek özlemeyi, onlara karşı yapamadıklarımı farketmeyi, ıssız adaya düşsem yanıma alacak binlerce şeyim olacağını farkedip hiç düşmeme duaları etmeyi, seni özledim diyen ailemi dostlarımı  duyunca sadistçe ve bencilce mutlu olmayı,
16- Yalnız ve kimsenin beni tanımadığı bir yerdeyken kendimi tanımayı,planlar yapıp kararlar almayı, değişeceğime dair hayaller kurmayı,
Bu tecrübenin bana getirdiği pek çok şeyi özleyeceğim sanırım. Ama özlediğim şeyleri yazdım ki, tasa koyayım düşünselimde dursun, baktım kıymet bilmiyorum dalayım içine ve kendime geleyim. Durup durup da 3 aylığına bir yerlere uçmam gerekmesin:)
Çok yazdım di mi, zaten belli olmaz bu yazı biraz taştı silinebilir her an:)

Krallıktan yağmur sesi ile,
Projeme dualar beklerim, dualarla iyi geçti elhamdülillah bu aylar, öyle de bitsin inşallah:)
Selametle
Betül

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Eid Mubarak!

Salam Alaykum!
Ramazanı Krallıktan uğurladık, ve finali de sevgili Erasmus yoldaşımla Cambridge'de yaptık elhamdülillah.
Ramazan panayırı diye bir şeye tanık oldum ilk kez...
Kendimi "ait" hissettim, bütün hissettim, sıcacıktı ortam.
Selamlaştık, tanıştık, muhabbet ettik ve bayramın gelişinin mutluluğunu paylaştık.
Çoğumuzun tüm akrabaları burada değildi,ama zaten müslüman müslümanın kardeşi değil miydi, birbirimize sarıldık biz de.
Hayatın unutulmaz olayları olur, zamanları olur... Ama bir de unutulmaz hisler vardır benim için. İşte dün bütün bir gün öyle bir his içinde idim. Hala da düşününce mutlu oluyorum o yüzden olur da unuturum diye bloguma yazayım^^
Biz de yapmalıyız dedim içimden, ailemizle bayramlaştıktan sonra biz de ortak bir alana gidelim hep beraber, beraberliğimizi bağımızı ve muhabbetimizi kuvvetlendirelim. Öyle ki biz de yoldan karşıya aynı alana bayramlaşmaya giderken, otobüsler durup beklemek zorunda kalsın trafiğimizden^^(Bugün işe otobüsle giderken bayramlaşmaya akan kalabalık nedeniyle durup, trafik polislerinin geç onayını bekledik de^^)

Blogumu okuyan herkesin bayramını kutluyorum, Allah bir sonraki Ramazan a sağ salim, hayırlısıyla eriştirsin bizleri. Müslüman kardeşlerimizle bağımız daha güçlü muhabbetimiz daha fazla olsun.

Krallıktan dualarla bu defa^^
Betül

14 Ağustos 2012 Salı

(Bir Gen)etik Hikayesi-1

Blogumun ismini bulmakta çok zorlanmıştım, ama şimdi seviyorum onu, dalga konusu olma potansiyeli olsa da.
Bölümümü seviyorum filan diye bir giriş yapmayayım o zaman, malum^^

Genetik ile ilgili yazı yazacağım dedim ama, benim için o kadar çok şey var ki çağrışım yapan, nereden başlasam bilemedim.

En iyisi neden bu bölümü seçtiğimle başlayayım, bu bölümde ne okunur, neden okunur, işsiz mi kalınır, insan mı kopyalıyoruz, fare mi kesiyoruz... gibisinden devam ederim inşallah.

6. sınıfta tam anlayamadan Genetik Mühendisi olacağım'la başladı benim için, ama lisede araştırırken emin oldum karar kıldım diyebilirim, oradan anlatayım en iyisi.
Bilim adamı olmak diye bir heves var. Başkalarının daha önce görmedikleri bilmedikleri bir şeyi ilk kez tanımanın, sonra anlatmanın, bir sonuca dökmenin heyecanı diye bir gerçek var. Sanırım benim için buydu neden. Biyoloji canlıydı, yaşayan bir şeydi, öğrenmesi çok zevkliydi. Biyoloji ile ilgili bir bilim dalı istedim o yüzden.
Evet Biyoloji yi sevmek, çalışırken mutlu olmak Genetik seçmek isteyenler için kendilerini yoklamaları için bir nokta olabilir. Biyoloji çalışırken aa bu böyle miymiş, demek midemde asit varmış, beynim çok oksijen tüketirmiş, nöronların şekli ne de değişikmiş gibi düşünceler beliriyorsa kafanızda, demek ki yalnız değilim:) Yok onu demeyecektim, demek ki ilginiz var! Tabi ki illa benim düşüncelerim gibi bıdı bıdı olmak zorunda değil, herkes kendini az çok tanır hangi dersten hoşlandığını bilir, ona göre karar verin^^
Bir noktaya dikkat çekmek istiyorum, Biyoloji den yüz alıyorsanız demedim, Biyoloji yi seviyorsanız ilgi duyuyorsanız dedim.
Bu konu gerçekten hüzünlü. Beni üzüyor. Bir dersi sevsek de bazen çok iyi notlar alamayabiliriz, bu bizi o alanda bir meslek seçmekten alıkoymamalı. Mesela ben çok iyi hatırlıyorum biz ortaokuldayken benimle dalga geçen arkadaşlarım mevcuttu(hala mevcut da neyse:)) Genetik o zamanlar çok uçuk puanlardaydı, hani orası olmaz herkes kazanamaz daha mantıklı gerçekçi bir hedef söyle diye.
Ama elhamdülillah, yani puanlar ben sınava girene kadar inanılmaz değişti, Allah nasip etti de buraya geldik. Hedefimi yüksek tutmanın motivasyonumda hep yararını gördüm diyebilirim.İnsanlardan çekinirseniz söylemeyiverin kendi kendinize fısıldayın!:)

Genetik seçmeye bir başka sebep de özel bir alan olması. Yani Biyoloji nin bir kısmı, konusu çok spesifik, yani ben 3. sınıf olacağım neredeyse nasipse, hala hücrenin içindeyiz^^
Sonuçları, yani mesela ışıyan tütün bitkisi beni benden almıştı ilk gördüğümde kitapta. Gen bilimi ile kanser ya da kök hücrenin ilişkisi, geleceğin tedavilerinin çözümünün Genetik te oluşu. Mesela kişisel tıp gelişmekte, artık her hastanın kendi vücuduna genlerine göre özel bir tedavisi olacak.
Davranışlarda genlerin etkileri araştırılıyor çok ilginç deneyler var yapılmış, Genetik insan denilen mucizeyi anlama yolunda müthiş bir araç. Temele iniyorsunuz çünkü, Neden Neden Ailesi diye bir çizgi film vardı baba ile oğlu böyle küçülüp canlıların içine girip ordaki organlarla hücrelerle konuşurlardı. (favorimdi o çizgi film benim^^)Bir bölümünde DNA yı legolar halinde göstermişlerdi mesela, çocuk oynayınca aslen köpek olan yaratık değişmeye başlamıştı^^ O sahne hala aklımda durur. Tabi ki buradan Genetik alanında uzman insanlara insanüstü güçler atfeden ya da onları tamamen canavar konumuna koyan gruplar geliyor akla hemen. İkisi de uç, ikisi de olayı çarpıtmak. Bu konuda dertliyim başka yazıya kalsın^^
Tabi Genetik seçme sebeplerini sayarken Tıp olayına da girmesem olmaz. Türkiye de Genetik seçmeye çabalayan her ÖSS(evet ÖSS!^^) öğrencisi gibi ben de tıp baskısına maruz kaldım. Tıp ile Genetik arasında tercih yapmak tamamıyle kişisel. Yani şimdi burada insanları Genetik'e çekmeye çalışmayacağım(söz vermesem?).
Benim için, bilim yapmak, üreten olmak, arka planda ilacı ya da tedaviyi tasarlayan hastalığı anlamaya çalışan olmak, hastayla doğrudan temas halinde olup keşfedilmiş ilacı vermekten daha cazipti. Doktorlara çok hayranım o ayrı, çok güzel bir meslek, zor, zahmetli. ( Çook sevdiğim bitanecik dostum doktor adayı, görüşemiyoruz bile ordan biliyorumT.T) Ama benim düşüncem buydu. Tabi burada bahsetmesem olmaz, önceleri kendi tercihimi savunurken ben hastalığa tedavi bulucam, uygulayan değil tedaviyi keşfeden olucam tarzından hayallerim vardı. Ama gerçeklerle yüzleşmek lazım. Yüzlerce bilim adamı bir hastalığı araştırıyor, sonra oluşmuş ortak birikimden faydalanılarak tedavi bulunuyor. Mesela kanser için bir sürü bir sürü bilim adamı çalışıyor şu anda, bir tane insancık çıkıp ben tedavi buldum diyemiyor. Çünkü Biyoloji böyle işte, derine indikçe ayrıntı daha çok ayrıntı daha büyük sistemler. Şimdiki amacım, bu ortak birikime faydalı katkıda bulunabilmek. Büyüdüm denebilir:)
Tabi ki beyaz lab önlüğü, eldivenler, mikroskopta görünen mini mini hücreler gibi pek çok hevesin de etkisi olmadı diyemem^^
Şimdi aklıma geldi ben Biyoloji odaklı olduğumdan, diğerlerini yazmamışım bile.
Genetik bölümünde sadece Biyoloji ile uğraşılsaydı benim için rüya gibi olabilirdi...
Ama gerçekler acı. Fizik bile var! Fiziğe olan nefretimi kusmak istemiyorum izninizle değiştiriyorum konuyu. Matematik,hem de İstatistik bile(bile derken, bu stajımda istatistiğin ve bilgisayar biliminin önemini kavradım bir başka yazıda istemsiz de olsa uyarımı yapmak isterim, çok önemliler!) gibi dersleri de ilk iki yıl alıyoruz. Gereksiz dersem yalan olur, işe yarıyor ki koymuşlar. Hem artık bu benim nerede işime yarayacak mantığı ile; yıllardır bana bir şey kazandırmadığı için yollarımızı huzurunuzda ayırmak istiyorum.Oh!
Biyoloji içinde, üniversitelerin müfredatlarına sitelerinden bakarak rahatlıkla öğrenebileceğiniz önce genel, sonra özele inen dersler alıyoruz. Hemen her ders için lab alıyoruz, uygulamayı da bir yandan pekiştirmek için.
Kimya tabi ki önemli bir parçası Genetik'in. Kimya benim için uzlaşabildiğim ve nefret dolu olmadığım bir ders olduğundan, varlığını kabullenebiliyorum^^ Hele şimdi stajda kullanacağım her malzemenin yapısını, nasıl saklanacağını, ne kadar zararlı olduğunu bilmek ya da derişim hesaplamaları, çözünürlük tahminleri yapmak günlük bir zorunluluk olduğundan, uzun süreli bir sözleşme imzaladık denebilir.

Genetik e giriş için bu kadar yeter sanırsam,
Yazılarım gitti diye üzülen arkadaşlarım için hemmen yenisini koymaya çalıştım,
Umarım okursunuz,

Selametle
Betül









10 Ağustos 2012 Cuma

Nokta Değil Virgül

Neler oldu blogumda?
Yazılarım nereye gittiler?
Blogumu okuyan bir sürü insan olmadığını biliyorum, böyle bir amacım da yoktu nitekim. Ama birkaç kişi vardıysa da, açıklama yapma ihtiyacı duymaktayım.
Bu 3 ay blog yazmayı sevdim, sanal alemde bilgi karmaşası olayına, herkesin herkes hakkında çok kolay bilgi sahibi olabilmesi fikrine karşı olmama rağmen; bunlar bu küçük deftere yazmak fikrinden beni alıkoyamadı.
Ama kontrolü kaybetmeden önce, blogumu olması gerektiği formata döndürmek istedim.
Açıkçası blogumu kapatmak istemediğim için, revize etme kararı aldım.
O yüzden şimdilik blog macerama nokta değil virgül bu. En azından öyle düşünmek istiyorum, olmaz mı?
Yazı yazmaya devam edeceğim nasipse, umarım benim anlatmaya gönüllü olduğum konularda yardıma ihtiyacı olanlar okumaya devam ederler.
Mesela Genetik hakkında yazma sözüm vardı kendime ve Genetik hedefleyip yolu buraya düşmüş olanlara, bunu gerçekleştirmek ilk hedefim şu an. İngiltere ye gelen yol nasıl, bu yol İngiltere de nasıl, bir anlatayım istiyorum bildiğim gördüğüm kadarıyla. Yeri gelmişken, yazı yazmamı beklemeyip bölümle alakalı sorusu olanlar birgenbirben@gmail.com mail adresinden bana ulaşabilirler. ( Bölümü isterken bana öyle genel yazılar yetmiyordu mesela, birine sorabilme imkanım olsun çok istemiştim. )

İsteyince değil de, istemsiz olunca kısa yazabiliyormuşum,
Krallıktan iftar öncesi heyecanı ile,
Betül

17 Temmuz 2012 Salı

Özel Bir Gün!

Neden özel, bana hatırlattığı insanla özel bugün!
Tabi ki hayatımda sevdiğim herkesi yazmaya kalkmayacağım bloguma bugün bu doğdu bugün şu doğdu diye( hmmm şunu yazabilirim ama, o da küser sonra...ya öteki?!!)
Kem küm, en azından şimdiye kadar yazmadım^^
Bugün yazmamın sebebi, blogumun konusu içine giriyor olması. Genetik!
Hem benim genlerimin bir kısmının( sevdiğim genlerim, favorilerim tabi ki^^ ) hem de Genetik maceramın kaynağı olan teyzelerin bi tanesinden bahsetmek istiyorum. (Not teyzelerin bi tanesi derken benimm teyzelerimin hepsi bi tane de gerisini bilmem :))

Hikayem, ben daha küçükken, kucağıma koyulan Benim Adım DNA gibisinden kitaplarla başlamış olabilir. Bana anlatılan, hayal meyal hatırladığım bu. Ya da artık Biyoloji sevdasıyla daha ben kucaklarda gezerken bana neler anlattı bilemiyorum^^

Yıllar geçti, ben 6.sınıfta Genetik okumaya karar verdim. Ben karar verdim derken bkz sahne arkasındaki öneriler için teyzeciğim.

Teyzemin beni ikna etmek için çabaladığını hatırlamıyorum işte bence önemli nokta buydu; bizim onunla bağımız bu. Reseptörlerim zaten ondan gelecek sinyalleri bekliyordu, gelmeseler eksik kalacaktım, üzülecektim, düzenim şaşacaktı sinyal iletimi bozulmuş hücreler gibi O.o
O anlattığında heyecanlanıyordum, ben anlattığımda heyecanlanıyordu. Protist incelemek uğruna pis sular biriktirdiğimde, salyangozların kanı kırmızı değil mi gerçekten diye ehem ehem onlara birazcık zarar verdiğimde( sansür^^) , derste öğrendiğim ilginç herşeyi ona doğrulatıp emin olmak istediğimde beni gözünde o ince pırıltıyla izleyen, tüm maceralarım sonrasında saatlerce konuşacağımı bilse de "nasıl geçti" yi korkusuzca sorabilen arkadaşımdı o. Hala öyle, elhamdülillah.

Genetik için benim çıkmış olduğum yol, belki çok istediğim, belki çok sevmenin güveni ya da her neyse belki imtihan, zorlu, sıkıntılı, bazen yorucu, sorgulatıcı ve düşündürücü. İşte Genetik oku hah işte böyle, deyip bırakmadı benim teyzem. Ben yorulunca, ben mızlayınca ben şikayet edince de ordaydı bana hayallerimi tekrar hatırlatmak için.

Maddi manevi (burda yazar iki kelimeyi de tam gerçek anlamları ile kullanmanın mutluluğu içinde şu an^^) desteği, duaları, sevgisi, muhabbeti için, teyzesine teşekkürü bir borç bilir henüz genetiği bitirememiş olsa da ödül konuşması kıvamına getirdiği yazının şimdi farkına varan geveze yeğeni^^

Var edildiği için şükreder, dualar eder...

Not: Teyze anne yarısı ise, bu sevgi patlamasını ikiyle çarparsak... Aman Allah'ım anneee seni çok özledim^^
Babacığım, amcalarımdan biri sevgi patlamasına sebep olduğunda onun iki katı da sana gelicek burdan inşallah söz^^
Hepinizi sevmekteyim, selam ederim.
Bu yazı neye döndü bilemiyorum. Eve erken gelmemeliydim. Kütüphaneye gömülmeli ve ders çalışmalıydım. Kütüphane demişken... O da başka bir yazıya mı kalsın=)

Duygu seli için anlayışlara sığınırım,
Sonuçta gurbetteyiz,
Hem çalışıyorum da, yok yok kesin gurbetteyim o zaman

Sustum.

Betül





23 Mayıs 2012 Çarşamba

Erasmus Staja Nasıl Başvurulur

Erasmus Stajı için vizeden başlamıştım, şimdi de bu stajı ayarlama üzerine yazayım dedim. Aslında Erasmus 2013 te bitiyor diyorlar, ama o gider yenisi gelir, süreci bilelim:)
Öncelikler benim okulum için olan süreci anlatacağım tabi ki, diğerlerini bilmiyorum, Erasmus Ofislerine göre okulların prosedürleri değişebilir. Mesela dil sınavını bilmiyorum bizi sadece ortalamaya göre sıraladılar, 2.5 üstü başvurabiliyordu, sanırım başvuran herkese de çıktı.
Ama başvurmadan önce, kabul almış olmalısınız karşı kurumdan.

Bu karşı kurum nedir?
Şimdii, herşey olur dermişim:) Partner üniversite kuralı yok stajda, anlaşmalı olmanıza gerek yok. Aslında, üniversite olmasına bile gerek yok. Şirket olur, hukuk bürosu olur, araştırma merkezi olur, enstitü olur... bir kaç kurum var Avrupa Birliği ile ilgili, onlar dışında hepsi oluyor. Olamayanlara ya da ayrıntıların hepsine : Erasmusun kendi sitesinden bakabilirsiniz.

Kabul almak?


Geldik en uğraştırıcı kısımlardan birine. Yok yok moral bozmak yok:) Ben sevmem öyle zaten, ay işte çok zor oldu kolay gelsin size valla, ayaklarını ^^
Şöyle ki, bölümünüzde çalışmak istediğiniz alanı az çok bilmelisiniz.
Staj yapmak istediğiniz ortamı kafanızda netleştirmelisiniz. Ben üniversite demiştim mesela, olmadı o ayrı:):) nasip bu işler:)
Önce ülke ve kurum seçin. Avrupa da nerede staj yapmak bölümünüze daha faydalı? Ranking siteleri var, üniversitelerin başarılarını sıralayan, yorumlar var, önemli dergilerde anketler oluyor mesela en iyi ülkeleri sıralayan belli bölümlere göre, onlara bakının.

Ehem ehem, neyse işte, belirledikten sonra sitelerine bakıyoruz ve araştırma gruplarını inceliyoruz.
(Şimdi tabi ki işin bu kısmında Genetik okuyanlara daha yardımcı olacak anlattıklarım çünkü bu kısım gerçekten bölümünüze özel uygulamalar gerektiren kısım.)
Araştırma konularını OKUYORUZ arkadaşlar:) Yani küçük bir tavsiye, düşünün ki karşınızdaki insan bir akademisyen ve araştırmasının okunmuş olmasına önem verecektir. Tabiii ki hepsini anlıyor muyuz? Hayıııır =)
Ama olduğu kadar. Bazılarında sade dille yazılmış özetler oluyor, oralara da bakabilirsiniz kısa yoldan:)
Diyelim ki birini gözümüze kestirdik. Mail atıyoruz ve beni al, beni al, onu alma diyoruz ^^


Mail derken?
Mail için bu sürecin başında bir kalıbınız olması kolaylaştırıcı olur.Yani başında isim kısmı ve ortasında çalıştığı konu kısmı değişken, gerisi kalıp bir mailden bahsediyoruz.
Mail konusunda internet bilgi dolu gerçekten, ama mesela ben kendim duygusal bir karalama yazmıştım diyebilirim, formal bir dilde tabiki. Hani işte çok seviyorum ben bölümümü gibisinden:)
Mailiniz, sınıfınızı, üniversitenizi tabi bölümünüzü, çalışmaya ilgi duyduğunuz alanları ve varsa lab tecrübelerinizden seçmeleri içerebilmeli. Lab tecrübesi derken, onlar doğrudan proje sanıyorlar, proje gibi büyük bir uğraşınız yoksa yok yazın. Ben mesela yeni başlamıştım labda çalışmaya, yeni başladım ve henüz öğreniyorum yazmıştım. Yalan söylemenin alemi yok, sonradan niye uğraşalım di mi:) İşte çalışmasından spesifik olarak bahsedip bu bu bu nedenlerle ilgimi çekti yazabilirsiniz.
Sonra da kesinlikle, para istemediğinizi belirtin, Erasmus Stajı olacak, burs verecekler, deyin. Tabi şirketler için durum farklı olabilir, para da verebilirler, duymadım hiç, o ayrı:) Belirtin, staj üç aylık olacak diye, ya da yaz stajı deyin kısaca hani üç ayı kocaman kocaman yazıp korkutmamak için:) Saygı dolu kapanış cümlelerinden sonra, mailiniz bitti efendim:) Yollanmaya hazır:)


Kaç kişiye yollamalı?
Kritik soru, evet. Ben de birilerine şunu söylemek istiyorum nolur nolur sırası geldi di miii
"İşte canım, 500 kişiye mail atarsın, 20 si döner, 1 i kabul eder... Öyle, zor yani"
Dalga geçmiyorum aslında, evet gerçek buna yakın, ilginizi çeken herkese mail atmanızı tavsiye ediyorum, ama hani yani çok gözünüzü korkutmayın, nasip kısmet gerçekten. İlk 20de de gelebilir 200.mailde de.
Dua edin hayırlısı olsun^ ^ En size yararlı olacak olan hangisiyse o nasip olsun:)

Cevaplar nasıl geliyor?
Çok nazik reddediyorlar:)
Gerçekten, böyle ben bazılarına karşı mahcup hissettim, tüh bak beni reddetmek zorunda bıraktım adamı diye o derece kibarlar =)
Kimisi ayrıntılı bilgi istiyor, kimisi abartıyor; biri benim lise mezuniyet ortalamamı istedi o.O
Lab tecrübeniz hakkında ayrıntı isteyebilirler, para durumunu sorabilirler. İşte bu soranlar biraz ilgilenmiş demek, mutluluk! Mülakat isteyebilirler internetten, msn gibi, bu tip önerilere hazırlıklı olun:)
Cevaplar genelde 1 hafta içinde geliyor, siz bu mail atma işini bir sürece yayın,(Erasmus başvurularına güvenli bir mesafede) cevap gelsin, size mailler atmaya devam edin kabul alana kadar. Kolay gelsin!


Kabul mu aldım, ne?!
Şükür o zaman, sonraki aşamalar başlasın!
Kabul eden hocayı mutlaka süreç hakkında bilgilendirin, işte benim daha bi de Erasmus tan burs için başvurum var gibisinden, yanlış anlamalar olmasın. Süreç devam ederken de işte vizedir flan, bilgilendirin sürekli.(Bu kısımdan emin değilim, hocam benim fazla geveze olduğumu düşünüyorsa, değiştiririm inş:P)
Sonra, araştırması hakkında ayrıntılı bilgi alın.
Kabul mektubunu yazdırın, unutmadan:)


Veee Erasmus Başvurusu veee vize...

İngiltere seçtiyseniz, dönüp vize başvuru yazımı okuyabilirsiniz:) Seçmediyseniz de okuyun nolur nolur :P
Geceleri google maps dan gideceğiniz şehri kesebilirsiniz:) Ben arada bi gidip enstitünün kapısında bekliyorum da uydudan:D
Gidenlerin mail adreslerini aşırıp, sıkıştırabilirsiniz:)
Ehem ehem, konuya dönelim:)

İşte böylee... Aklıma bunlar geldi ve ben bunu yazarken çok mutlu oldum:) Umarım birilerine yardımcı olur.^^
Okuyan olursa, soru da sorsun olur mu??:):)

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Erasmus Stajı Vize İşlemleri

Evet, blog günlük değildir:) Biliyorum, ama unutup kendi derdime dalmadan önce yazayım dedim.
Erasmus'la İngiltere ye gidip gelmedim henüz, yalnızca vize işlemlerim bitti şimdilik, şükür:) Ama süreç zorlu olunca, insan yardım edecek tecrübeli birilerini arıyor.
Bu konuda erasmusum.com kesinlikle bilgi alabileceğiniz bir yer, insanlar çok yardımsever, tecrübelerin konuştuğu bir yer, tavsiye ederim:)

Erasmus Stajı ile İngiltere'ye gitmek isteyenler için, vize tipi Tier 5 Government Authorized Exchange oluyor.
Bu vize, geçici işçi vizesi diye geçiyor. Başvurmak için neler yapıyoruz pekii?

13 Mayıs 2012 Pazar

Ben Geldim!

İlk yazım!
Sonrasında silme ihtimalime güvenerek, başlangıç yazılarında kötü olduğumu bilmeme rağmen yazıyorum:)
Burası benim karalamalarımın bir kısmını tutmayı planladığım yer. Belki ara sıra, kaçıp saklanmayı umduğum yer.
En önemlisi, "bana hiç yardım eden olmamıştı ki" mızlamalarım için ne zamandır yapmayı planladığım yer burası:)
Hakkımda kısmını yazamadım, olmadı, kısmet gelecek günlere artık, nasip olursa:)
Kısaca; Genetik 2. sınıfta, fazlasıyla heyecanlı, hevesli, hayaller kurmakta olan bir öğrenciyim desem, belki biraz bahsetmiş olurum kendimden.
Bu blogta tecrübe ederken uğraştığım, uğrunda zorluklarla karşılaştığım şeyleri yardımcı olması için başka insanlara anlatmak istiyorum. 
Tabi bu arada gevezelik etme hakkı da tanıdım kendime baştan:)
Yavaş yavaş işe koyulayım ben o zaman,
Tam burda yine görüşmek üzere,
Selametle...